Kayakları arabanın üstüne koydu.
- He put the skis on top of the car.
Tom cüzdanını konsolun üstüne koydu.
- Tom put his wallet on top of the dresser.
Tepenin üstünde bir mahzen kazıldı ve onlar evi yavaşça yoldan tepeye taşıdılar.
- A cellar was dug on top of the hill and they slowly moved the house from the road to the hill.
Kedi masanın üstünde oturuyor.
- The cat is sitting on top of the table.
Dağın tepesindeki hava çok inceydi.
- The air on top of the mountain was very thin.
Aziz Benedict ilk manastırı Monte Cassino'nun tepesinde kurdu.
- St. Benedict established his first monastery on top of Monte Cassino.
Tom banyo tartısı üzerine çıktı.
- Tom stepped onto the bathroom scales.
Çabuk, bu ağacın üzerine tutun.
- Quick, hold onto this tree.
Tom torbanın içindekileri masanın üstüne boşalttı.
- Tom emptied the contents of the sack onto the table.
O masanın üstüne atladı.
- He jumped onto the table.
I have sorted out the problems and am now on top of the situation.
. . and on top of all that, I got a puncture!.