Bu ilginç bir tesadüf.
- It's a curious coincidence.
Bir İngiliz hakkında ilginç bir hikaye var.
- There is a curious story about an Englishman.
Fakat tuhaf bir durum vardı.
- But there was one curious circumstance.
O, ne hakkında çok meraklı?
- What is she so curious about?
O, çiçekleri kimin gönderdiğini bulmak için meraklıdır.
- She's curious to find out who sent the flowers.
The platypus is a curious creature, with fur like a mammal and a beak like a bird.