İşi oyundan ayırmaktan hoşlanıyorsunuz.
- You like to distinguish work from play.
İyiyi kötüden ayırmak kolaydır.
- It's easy to distinguish good from evil.
İyi kahveyi kötü kahveden ayırt etmek için dilini eğitmelisin.
- You must educate your tongue to distinguish good coffee from bad.
İkizler o kadar benziyorlar ki birini diğerinden ayırt etmek neredeyse imkansız.
- The twins look so much alike it's next to impossible to distinguish one from the other.
İkizler o kadar benziyorlar ki birini diğerinden ayırt etmek neredeyse imkansız.
- The twins look so much alike it's next to impossible to distinguish one from the other.
Gerçek ve hayali ayırt etmek zordur.
- Reality and fantasy are hard to distinguish.
Bir sakalla mükemmel görüneceğini düşünüyorum.
- I think you'd look distinguished with a beard.
It is not always easy to distinguish the Japanese from the Chinese.
- Es ist nicht immer einfach, Japaner und Chinesen zu unterscheiden.
He can't distinguish between left and right.
- Er kann nicht zwischen links und rechts unterscheiden.