Bu test maiyeti istikrarsız.
- This test suite is unstable.
Suriye'deki istikrarsız güvenlik durumu Türkiye'yi de etkilemektedir.
- The unstable security situation in Syria also affects Turkey.
Tom'un kararsız olduğunu düşünüyorum.
- I think Tom is unstable.
Tom bana Mary'nin duygusal yönden kararsız olduğunu söyledi.
- Tom told me Mary was emotionally unstable.
Nisan ayında hava dengesiz.
- The weather in April is unstable.
O aklen dengesiz ve muhtemelen bir katil.
- She's mentally unstable and probably a killer.