We have small chance to win.
- Kazanmak için ufak bir şansımız var.
There is a small garden in front of my house.
- Evimin önünde ufak bir bahçe var.
I have a little present for you.
- Sana ufak bir hediyem var.
He made a little statue out of soft clay.
- O yumuşak kilden ufak bir heykel yaptı.
Dan survived with minor injuries.
- Dan ufak yaralarla kurtuldu.
Tom was involved in a minor accident.
- Tom ufak bir kazaya karıştı.
I am grudged even the least bit of happiness.
- En ufak mutluluk bile bana çok görülüyor.
Tom is petty, isn't he?
- Tom ufak tefek, değil mi?
I haven't the slightest idea.
- En ufak bir fikrim bile yok.
Recently I get annoyed at the slightest thing he says.
- Son zamanlarda söylediği en ufak şeye bile sinirlenir oldum.