Actually, I do have one small complaint.
- Aslında, ufak bir şikayetim var.
During the vacation my sister and I stayed at a small village at the foot of Mt. Fuji.
- Kız kardeşim ve ben tatilde Fuji Dağı'nın dibindeki ufak bir köyde kaldık.
I have a little present for you.
- Sana ufak bir hediyem var.
He made a little statue out of soft clay.
- O yumuşak kilden ufak bir heykel yaptı.
The exhibition caused a minor scandal.
- Sergi ufak bir skandala neden oldu.
Tom was involved in a minor accident.
- Tom ufak bir kazaya karıştı.
I am grudged even the least bit of happiness.
- En ufak mutluluk bile bana çok görülüyor.
Tom is petty, isn't he?
- Tom ufak tefek, değil mi?
I haven't the slightest idea.
- En ufak bir fikrim bile yok.
He's offended at the slightest thing, he takes exception to nearly everything we say to him.
- O en ufak bir şeye darılıyor, ona söylediğimiz yaklaşık her şeye itiraz ediyor.