We have small chance to win.
- Kazanmak için ufak bir şansımız var.
Tom was born in a small town not too far from Boston.
- Tom, Boston'dan çok uzak olmayan ufak bir kentte doğdu.
I have a little present for you.
- Sana ufak bir hediyem var.
There is little hope that he will succeed.
- Onun başarılı olacağına dair ufak bir umut var.
Tom is petty, isn't he?
- Tom ufak tefek, değil mi?
I am grudged even the least bit of happiness.
- En ufak mutluluk bile bana çok görülüyor.
What you make is small potatoes compared to the boss's salary.
- Ne kazandığın patronun maaşı ile karşılaştırıldığında ufak tefek şey.
Tom is petty, isn't he?
- Tom ufak tefek, değil mi?
What you make is small potatoes compared to the boss's salary.
- Ne kazandığın patronun maaşı ile karşılaştırıldığında ufak tefek şey.
The room is full of odds and ends.
- Oda ufak tefek şeylerle dolu.