There is a small garden in front of my house.
- Evimin önünde ufak bir bahçe var.
Actually, I do have one small complaint.
- Aslında, ufak bir şikayetim var.
He made a little statue out of soft clay.
- O yumuşak kilden ufak bir heykel yaptı.
I have a little present for you.
- Sana ufak bir hediyem var.
Tom is petty, isn't he?
- Tom ufak tefek, değil mi?
The exhibition caused a minor scandal.
- Sergi ufak bir skandala neden oldu.
Don't worry about the minor details.
- Ufak detaylar hakkında endişelenme.
I am grudged even the least bit of happiness.
- En ufak mutluluk bile bana çok görülüyor.
Without the slightest doubt, the dream was a memory from a previous life.
- En ufak bir şüphe olmadan, rüya daha önceki hayattan bir hatıraydı.
He's offended at the slightest thing, he takes exception to nearly everything we say to him.
- O en ufak bir şeye darılıyor, ona söylediğimiz yaklaşık her şeye itiraz ediyor.
What you make is small potatoes compared to the boss's salary.
- Ne kazandığın patronun maaşı ile karşılaştırıldığında ufak tefek şey.
Tom is petty, isn't he?
- Tom ufak tefek, değil mi?
What you make is small potatoes compared to the boss's salary.
- Ne kazandığın patronun maaşı ile karşılaştırıldığında ufak tefek şey.
The room is full of odds and ends.
- Oda ufak tefek şeylerle dolu.
I am grudged even the least bit of happiness.
- En ufak mutluluk bile bana çok görülüyor.