Such a problem is hard to deal with.
- Böyle bir sorun ile uğraşmak zordur.
Cancer patients often have to deal with debilitating bouts of nausea.
- Kanser hastaları sıklıkla bulantı nöbetlerini azaltmakla uğraşmak zorundadır.
I wish you the best of luck in your next endeavor.
- Bir sonraki uğraşında sana iyi şanslar diliyorum.
I love dealing with professionals.
- Profesyonellerle uğraşmayı seviyorum.
We struggled with it for a while.
- Bir süre için onunla uğraştık.
He solved the problem in five minutes that I had struggled with for two hours.
- Benim iki saat uğraştığım problemi beş dakikada çözdü.
That's how we dealt with it.
- O, bizim onunla nasıl uğraştığımızdır.
Have you ever dealt with a problem like this?
- Sen hiç böyle bir sorunla uğraştın mı?
I have no time to deal with you.
- Sizinle uğraşacak vaktim yok.
Her boss is hard to deal with.
- Onun patronu ile uğraşmak zordur.
I have other things to attend to.
- Uğraşacağım başka şeylerim var.
In my opinion, Tatoeba is a pleasant and instructive pastime.
- Bence Tatoeba hoş ve eğitici bir uğraştır.
I'm tired of dealing with this problem.
- Bu sorunla uğraşmaktan bıktım.
Who do you think we're dealing with?
- Kiminle uğraştığımızı zannediyorsun?