Sami appeared to be pretty incoherent.
- Sami oldukça tutarsız görünüyordu.
That person's accent is incoherent to me.
- O kişinin aksanı benim için tutarsız
That news report is inconsistent with the facts.
- O haber raporu gerçeklerle tutarsız.
His story is inconsistent in many places.
- Hikayesi pek çok yerde tutarsız.