Direksiyonu döndürmek arabayı döndürür.
- Turning the steering wheel makes the car turn.
Köşeyi dönünce, evimi bulacaksın
- Turning the corner, you will find my house.
Sola dönersen, otobüs durağını bulursun.
- Turning left you will find the bus stop.
Sola dönerseniz, benzin istasyonu bulursunuz.
- Turning to the left, you will find the gas station.
Dünya sadece bir kitap gibidir ve attığın her adım bir sayfa çevirmek gibidir.
- The world is just like a book, and every step you take is like turning a page.
Afrika'ya gezimiz bir felakete dönüşüyor.
- Our trip to Africa is turning into a catastrophe.
Nicolas Flamel kurşunu altına dönüştürmeyi hayal etti.
- Nicolas Flamel dreamed of turning lead into gold.
Sami'nin dünyası dönmeyi durdurdu.
- Sami's world stopped turning.
O, sola dönme yerine sağa döndü.
- He turned to the right instead of turning to the left.
Bence bu bir dönüm noktasıdır.
- I think this is a turning point.
Bu onun hayatının dönüm noktasıydı.
- This was the turning point of his life.
Geri dönmek için çok geç.
- It's too late to turn back.
Geri dönmek zorunda kalacağız.
- We're going to have to turn back.
Robert o kadar meşguldu ki golf oynamak için bir daveti geri çevirmek zorunda kaldı.
- Robert was so busy he had to turn down an invitation to play golf.
Bu cömert bir teklif fakat onu geri çevirmek zorundayım.
- That's a very generous offer, but I have to turn it down.
Direksiyonu döndürmek arabayı döndürür.
- Turning the steering wheel makes the car turn.
Modern bilim birçok olanaksızlıkları olanaklı hale dönüştürmüştür.
- Modern science has turned many impossibilities into possibilities.
Saçları beyaza dönüştü.
- His hair has turned white.
Odayı temizleme sırası benimdi.
- It was my turn to clean the room.
Sonunda onun sırasıydı.
- It was her turn at last.
Yaprakların rengi değişmeye başladı.
- The leaves have begun to turn.
Yüzyılın dönümünde çocuklar hâlâ fabrikalarda çalışıyordu.
- At the turn of the century, children still worked in factories.
İlk İletişim, insanlık tarihinde en önemli dönüm noktası oldu.
- First Contact became the most important turning point in human history.
Tom topuzu çevirdi ve açmak için kapıyı itti.
- Tom turned the knob and pushed the door open.
Ama ben duş musluğunu açmak için çalıştığımda, bu siyah kabarcıklı sıvı dışarı çıktı.
- But when I tried to turn the shower faucet, this black bubbly liquid came out.
Onun yerine az önce tanımladığım iki ekonomik değişkenin tartışmasına döneceğim.
- Instead, I will turn to a discussion of the two economic variables I defined a moment ago.
Gelmek için söz verdiği halde Bay Smith henüz dönmedi.
- Mr Smith has not turned up yet though he promised to come.
Onun hakkında konuşmak için birinci olmak isteyen kimse olmadığı ortaya çıktı.Şimdi ne yaparız?
- It turned out there was nobody who would be the first to talk about it. What do we do now?
Dışarı çıkmadan önce gazın kapatıldığından emin olmak için kontrol etmeyi unutma.
- Remember to check to make sure the gas has been turned off before you go out.
Fred ve George arayı nöbetleşerek sürdüler.
- Fred and George took turns with the driving.
Mary ve kız kardeşi, hasta annelerine nöbetleşe baktılar.
- Mary and her sister took turns at looking after their sick mother.
18 yaşına girmek için sabırsızlanıyorum.
- I can't wait turning 18.
Tom'a bakmak için her ikisi de döndü.
- They both turned to look at Tom.
Hepsi Tom'a bakmak için döndü.
- They all turned to stare at Tom.
Laura son dakikada sadece arkasını dönmek ve kaçmak için yaklaşıyor numarası yaptı.
- Laura pretended to get closer, only to turn around and run away at the last minute.
Maalesef seni reddetmek zorundayım.
- I'm afraid I have to turn you down.
Onun yardımı reddetmekle hata yaptın.
- You were wrong to turn down his help.
Kahve yapmak için kimin sırası?
- Whose turn is it to make the coffee?
Bu gece akşam yemeği yapmak için kimin sırası?
- Whose turn is it to make dinner tonight?
O gelmek için söz verdi, ama henüz dönmedi.
- He promised to come, but hasn't turned up yet.
Gelmek için söz verdiği halde Bay Smith henüz dönmedi.
- Mr Smith has not turned up yet though he promised to come.
O, bu elbiseyi giydiği zaman beni heyecanlandırır.
- He turns me on when he wears those clothes.
O, aşkını heyecanlandırdı.
- She turned on her lover.
Simyacılar kurşunu altına dönüştürmek istediler.
- The alchemists wanted to turn lead into gold.
Direksiyonu döndürmek arabayı döndürür.
- Turning the steering wheel makes the car turn.
Öğretmenler onun eşek şakasını öğrendikten sonra genç büyücü kadına Tom'u tekrar bir insana döndürmesi buyruldu.
- The young sorceress was ordered to turn Tom back into a human, after the teachers learned of her prank.
O gelmek için söz verdi, ama henüz dönmedi.
- He promised to come, but hasn't turned up yet.
Beklenenin tersine geri dönmedi.
- She did not turn up after all.
Tom şeylerin bu şekilde ortaya nasıl çıktığını bilmiyor.
- Tom doesn't know how things turned out this way.
Hanako'nun şaşırtıcı şekilde hoş bir insan olduğu ortaya çıktı.
- Hanako turned out to be a surprisingly nice person.
When I asked him for the money, he turned nasty.
I felt that the man was of a vindictive nature, and would do me an evil turn if he found the opportunity.
They quote a three-day turn on parts like those.
The hillside behind our house isn't generally much to look at, but once all the trees turn it's gorgeous.
He turned into a monster every full moon.
Turn the bed covers.
turn on the spot.
They took turns playing with the new toy.
It was fortunate for his comfort, perhaps, that the man who had been chosen to accompany him was of a talkative turn, for the prisoners insisted upon hearing the story of the explosion a dozen times over, and Rufus Dawes himself had been roused to give the name of the vessel with his own lips.
Give the handle a turn, then pull it.
This milk has turned; it smells awful.
She took a turn for the worse.
Turn right here.
Then you must know as well as the rest of us that there was something queer about that gentleman--something that gave a man a turn--I don't know rightly how to say it, sir, beyond this: that you felt in your marrow kind of cold and thin..
... see oscillating electric fields, magnetic fields, turning into each other creating a ...
... Bush didn't propose turning Medicare into a voucher. George Bush embraced comprehensive ...