Bu sabah uyandığımda, yağmur kara dönmüştü.
- When I woke up this morning, the rain had turned into snow.
Geri dönmek zorundayız.
- We have to turn back.
Geri dönmek zorunda kalacağız.
- We're going to have to turn back.
Sözleri işlere çevirmek zorundasın.
- You have to turn words into deeds.
Robert o kadar meşguldu ki golf oynamak için bir daveti geri çevirmek zorunda kaldı.
- Robert was so busy he had to turn down an invitation to play golf.
Direksiyonu döndürmek arabayı döndürür.
- Turning the steering wheel makes the car turn.
Bu tırtıl harika bir kelebeğe dönüşecek.
- This catterpillar will turn into a beautiful butterfly.
Modern bilim birçok olanaksızlıkları olanaklı hale dönüştürmüştür.
- Modern science has turned many impossibilities into possibilities.
Jane sırası geldiğinde, ve sırasını kaçırdığında çok sinirlenir.
- Jane got too nervous when her turn came, and she blew her lines.
Sonunda onun sırasıydı.
- It was her turn at last.
Tom gazın kapalı olduğundan emin olmak için kontrol etti.
- Tom checked to make sure the gas was turned off.
Cep telefonu kapalıydı.
- His cell phone was turned off.
Şaşırtıcı şekilde, onun bir hırsız olduğu ortaya çıktı.
- Surprisingly enough, he turned out to be a thief.
Kathleen'in ifadelerinin gerçek olduğu çıktı.
- Kathleen's statements turned out to be true.
Yaprakların rengi değişmeye başladı.
- The leaves have begun to turn.
Bu, tarihte bir dönüm noktasıdır.
- This is a turning point in history.
Bu onun hayatının dönüm noktasıydı.
- This was the turning point of his life.
Tom topuzu çevirdi ve açmak için kapıyı itti.
- Tom turned the knob and pushed the door open.
Eve vardığında Tom'un her gün yaptığı ilk şey TV'yi açmaktır.
- The first thing Tom does every day when he gets home is turn on the TV.
Gelmek için söz verdiği halde Bay Smith henüz dönmedi.
- Mr Smith has not turned up yet though he promised to come.
Onun yerine az önce tanımladığım iki ekonomik değişkenin tartışmasına döneceğim.
- Instead, I will turn to a discussion of the two economic variables I defined a moment ago.
Tom gazın kapalı olduğundan emin olmak için kontrol etti.
- Tom checked to make sure the gas was turned off.
Tom, 24 yaşını doldurmadan önce üniversiteden mezun olmak istiyor.
- Tom wants to graduate from college before he turns 24 years old.
Nöbetleşe arabayı sürdük.
- We took turns driving.
Atlarımıza nöbetleşe baktık.
- We took care of our horses by turns.
18 yaşına girmek için sabırsızlanıyorum.
- I can't wait turning 18.
Hepsi Tom'a bakmak için döndü.
- They all turned to stare at Tom.
Tom Mary'ye bakmak için geriye döndü.
- Tom turned around to face Mary.
Laura son dakikada sadece arkasını dönmek ve kaçmak için yaklaşıyor numarası yaptı.
- Laura pretended to get closer, only to turn around and run away at the last minute.
Onun teklifini reddetmekten başka elimden bir şey gelmedi.
- I couldn't help but turn down his offer.
Maalesef seni reddetmek zorundayım.
- I'm afraid I have to turn you down.
Bu gece akşam yemeği yapmak için kimin sırası?
- Whose turn is it to make dinner tonight?
İş yapmak için kimin sırası?
- Whose turn is it to deal?
Gelmek için söz verdiği halde Bay Smith henüz dönmedi.
- Mr Smith has not turned up yet though he promised to come.
Tom gelmek için söz verdi ama henüz gelmedi.
- Tom promised to come, but he hasn't turned up yet.
O, aşkını heyecanlandırdı.
- She turned on her lover.
O, bu elbiseyi giydiği zaman beni heyecanlandırır.
- He turns me on when he wears those clothes.
Simyacılar kurşunu altına dönüştürmek istediler.
- The alchemists wanted to turn lead into gold.
Direksiyonu döndürmek arabayı döndürür.
- Turning the steering wheel makes the car turn.
Öğretmenler onun eşek şakasını öğrendikten sonra genç büyücü kadına Tom'u tekrar bir insana döndürmesi buyruldu.
- The young sorceress was ordered to turn Tom back into a human, after the teachers learned of her prank.
O dışişlerinde iyi deneyimlidir.
- He is well versed in foreign affairs.
O politikacı iç ve dış koşullarda deneyimlidir.
- That politician is well versed in internal and external conditions.
Muhtaç arkadaşlarına asla sırtını dönmez.
- He never turns his back on a friend in need.
Beklenenin tersine geri dönmedi.
- She did not turn up after all.
Hanako'nun şaşırtıcı şekilde hoş bir insan olduğu ortaya çıktı.
- Hanako turned out to be a surprisingly nice person.
Uçak gürültüyle yere çakılmadan hemen önce, keskin bir şekilde sağa döndü.
- The plane turned sharply to the right just before it crashed.
Fransızcada çok tecrübeli olan birini arıyoruz.
- We're looking for somebody who is well versed in French.
Ben de filmler konusunda bilgiliyim.
- I'm also very well versed in the movies.
Just look at John. He's really handsomely turned out.
When I asked him for the money, he turned nasty.
I felt that the man was of a vindictive nature, and would do me an evil turn if he found the opportunity.
They quote a three-day turn on parts like those.
The hillside behind our house isn't generally much to look at, but once all the trees turn it's gorgeous.
He turned into a monster every full moon.
Turn the bed covers.
turn on the spot.
They took turns playing with the new toy.
It was fortunate for his comfort, perhaps, that the man who had been chosen to accompany him was of a talkative turn, for the prisoners insisted upon hearing the story of the explosion a dozen times over, and Rufus Dawes himself had been roused to give the name of the vessel with his own lips.
Give the handle a turn, then pull it.
This milk has turned; it smells awful.
She took a turn for the worse.
Turn right here.
Then you must know as well as the rest of us that there was something queer about that gentleman--something that gave a man a turn--I don't know rightly how to say it, sir, beyond this: that you felt in your marrow kind of cold and thin..
... they turned you down. ...
... and they turned me down. ...