Geri dönmek zorundayız.
- We have to turn back.
Eğer doğru hatırlıyorsam, sanırım bir sonraki köşede sola dönmek zorundayız.
- If I remember correctly, I think we have to turn left at the next corner.
Tom sayfayı çevirmek istedi.
- Tom wanted to turn the page.
Robert o kadar meşguldu ki golf oynamak için bir daveti geri çevirmek zorunda kaldı.
- Robert was so busy he had to turn down an invitation to play golf.
Direksiyonu döndürmek arabayı döndürür.
- Turning the steering wheel makes the car turn.
Tom çoğunlukla dönüş sinyalini kullanmayı unutur.
- Tom often forgets to use his turn signal.
Saçları beyaza dönüştü.
- His hair has turned white.
Odayı temizleme sırası benimdi.
- It was my turn to clean the room.
Jane sırası geldiğinde, ve sırasını kaçırdığında çok sinirlenir.
- Jane got too nervous when her turn came, and she blew her lines.
Yaprakların rengi değişmeye başladı.
- The leaves have begun to turn.
İlk İletişim, insanlık tarihinde en önemli dönüm noktası oldu.
- First Contact became the most important turning point in human history.
Bu, tarihte bir dönüm noktasıdır.
- This is a turning point in history.
Eve vardığında Tom'un her gün yaptığı ilk şey TV'yi açmaktır.
- The first thing Tom does every day when he gets home is turn on the TV.
Tom topuzu çevirdi ve açmak için kapıyı itti.
- Tom turned the knob and pushed the door open.
Bu tırtıl harika bir kelebeğe dönüşecek.
- This catterpillar will turn into a beautiful butterfly.
Gelmek için söz verdiği halde Bay Smith henüz dönmedi.
- Mr Smith has not turned up yet though he promised to come.
Tom, 24 yaşını doldurmadan önce üniversiteden mezun olmak istiyor.
- Tom wants to graduate from college before he turns 24 years old.
Onun hakkında konuşmak için birinci olmak isteyen kimse olmadığı ortaya çıktı.Şimdi ne yaparız?
- It turned out there was nobody who would be the first to talk about it. What do we do now?
Nöbetleşe çocuklarımıza baktık.
- We took care of our children by turns.
Atlarımıza nöbetleşe baktık.
- We took care of our horses by turns.
18 yaşına girmek için sabırsızlanıyorum.
- I can't wait turning 18.
Tom Mary'ye bakmak için geriye döndü.
- Tom turned around to face Mary.
Tom'a bakmak için onların hepsi döndü.
- They all turned to look at Tom.
Laura son dakikada sadece arkasını dönmek ve kaçmak için yaklaşıyor numarası yaptı.
- Laura pretended to get closer, only to turn around and run away at the last minute.
Onun teklifini reddetmekten başka elimden bir şey gelmedi.
- I couldn't help but turn down his offer.
Maalesef seni reddetmek zorundayım.
- I'm afraid I have to turn you down.
Enerji tasarrufu yapmak için ışıklardan bazılarını kapattım.
- I've turned off most of the lights to save power.
Kahve yapmak için kimin sırası?
- Whose turn is it to make the coffee?
O gelmek için söz verdi, ama henüz dönmedi.
- He promised to come, but hasn't turned up yet.
Tom gelmek için söz verdi ama henüz gelmedi.
- Tom promised to come, but he hasn't turned up yet.
O, bu elbiseyi giydiği zaman beni heyecanlandırır.
- He turns me on when he wears those clothes.
O, aşkını heyecanlandırdı.
- She turned on her lover.
Simyacılar kurşunu altına dönüştürmek istediler.
- The alchemists wanted to turn lead into gold.
Direksiyonu döndürmek arabayı döndürür.
- Turning the steering wheel makes the car turn.
Öğretmenler onun eşek şakasını öğrendikten sonra genç büyücü kadına Tom'u tekrar bir insana döndürmesi buyruldu.
- The young sorceress was ordered to turn Tom back into a human, after the teachers learned of her prank.
Sana sağa dönmeni emrediyorum
- I order you to turn right.
Muhtaç arkadaşlarına asla sırtını dönmez.
- He never turns his back on a friend in need.
Tom şeylerin bu şekilde ortaya nasıl çıktığını bilmiyor.
- Tom doesn't know how things turned out this way.
Hanako'nun şaşırtıcı şekilde hoş bir insan olduğu ortaya çıktı.
- Hanako turned out to be a surprisingly nice person.
When I asked him for the money, he turned nasty.
I felt that the man was of a vindictive nature, and would do me an evil turn if he found the opportunity.
They quote a three-day turn on parts like those.
The hillside behind our house isn't generally much to look at, but once all the trees turn it's gorgeous.
He turned into a monster every full moon.
Turn the bed covers.
turn on the spot.
They took turns playing with the new toy.
It was fortunate for his comfort, perhaps, that the man who had been chosen to accompany him was of a talkative turn, for the prisoners insisted upon hearing the story of the explosion a dozen times over, and Rufus Dawes himself had been roused to give the name of the vessel with his own lips.
Give the handle a turn, then pull it.
This milk has turned; it smells awful.
She took a turn for the worse.
Turn right here.
Then you must know as well as the rest of us that there was something queer about that gentleman--something that gave a man a turn--I don't know rightly how to say it, sir, beyond this: that you felt in your marrow kind of cold and thin..
... turn of the century that living standards in the United States would rise by a factor ...