Select Keyboard: Türkçe ▾ X
| ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Ben dürüst olmalıydım.
- I should've been truthful.
Tom muhtemelen dürüst olacak.
- Tom will probably be truthful.
Bütün sorularımı doğru şekilde cevaplar mısın?
- Will you answer all my questions truthfully?
Bütün sorularımı doğru olarak cevaplamak niyetinde misin?
- Do you intend to answer all my questions truthfully?
Doğrucu olmaya çalışıyordum.
- I was trying to be truthful.
Sami doğrucu bir insan değildi.
- Sami wasn't a truthful person.
Gerçekten cevap vereceksin, değil mi?
- You will answer truthfully, won't you?
Onun gerçekçi olduğunu sanmıyorum.
- I don't think he is truthful.
Tom muhtemelen doğru sözlü olacak.
- Tom is likely to be truthful.
Bana göz göre göre yalan söylemeyi sürdürürken benden doğru sözlü olmamı bekleme.
- Don't expect me to be truthful when you keep lying to me so blatantly.
Tom gerçeğe uygun davranıyor, değil mi?
- Tom is being truthful, isn't he?
Gerçekten cevap vereceksin, değil mi?
- You will answer truthfully, won't you?
Rüyalar hakikati söyler.
- Dreams tell the truth.
Ona hakikati söyletmekte başarılı oldu.
- She succeeded in getting him to tell the truth.
Hepiniz gerçek hikayeyi biliyorsunuzdur.
- All of you are familiar with the truth of the story.
Gerçek onlara söyleniliyormuydu?
- Were they being told the truth?
Bunda doğruluk payı olabilir.
- There may be some truth to this.
Doğruluk mu cesaret mi oynayalım.
- Let's play truth or dare.
Onun konuşması doğrudur.
- She speaks the truth.
Tüm yapmanız gereken doğruyu söylemektir.
- All you have to do is to tell the truth.
Ona hakikati söyletmekte başarılı oldu.
- She succeeded in getting him to tell the truth.
Rüyalar hakikati söyler.
- Dreams tell the truth.
Gerçekten cevap vereceksin, değil mi?
- You will answer truthfully, won't you?
Bütün sorularımı doğru olarak cevaplamak niyetinde misin?
- Do you intend to answer all my questions truthfully?
Birçok gerçekler ama yalnızca tek gerçeklik vardır.
- There are many truths, but only one reality.
Gerçeklik ve gerçek arasındaki fark nedir?
- What is the difference between reality and truth?
Doğruyu söylemek gerekirse, onu gerçekten sevmiyorum.
- To tell the truth, I don't really like him.
O, gerçekten kaçmaya çalışmadı.
- She didn't try to evade the truth.
There was some truth in his statement that he had no other choice.
Truth to one's own feelings is all-important in life.
Hunger and jealousy are just eternal truths of human existence.
Alcoholism and redemption led me finally to truth.
Truthfully, I didn't suspect a thing.
I'm sure that's true.
- I'm sure that is the truth.