Vücuda dokunulduğunda, derideki reseptörler beyne endorfin gibi kimyasalların salınmasına neden olan mesajlar gönderir.
- When the body is touched, receptors in the skin send messages to the brain causing the release of chemicals such as endorphins.
O asla şaraba dokunmadı.
- He never touched wine.
Tom müteessir görünüyordu.
- Tom seemed to be touched.
Tom, Mary'nin onun hakkında üzgün olmasından etkilenmişti.
- Tom was touched that Mary was worried about him.
Bu yılan dokunmak için güvenli midir?
- Is this snake safe to touch?
Tüm yapmanız gereken düğmeye dokunmak.
- All you have to do is touch the button.
Yaşlı Alman posta taşıyıcı hediye işaretli pakete dokunmak istemedi.
- The old German mail carrier did not want to touch the package marked gift.
E-posta yoluyla iletişimi sürdürelim.
- Let's keep in touch by e-mail.
Onunla iletişim kuramam.
- I can't get touch in with him.
Benim soğuk bir dokunuşum var. Bu çok kötü.
- I've a touch of a cold. That's too bad.
Onunla iletişim kurmaya çalıştığımda Pamela evde olmalıydı fakat telefona cevap vermedi.
- Pamela must have been at home when I tried to get in touch with her, but she didn't answer the telephone.
Tom'la temas kurmaya çalışacağım.
- I'll try to get in touch with Tom.
Bu bir dokunmatik ekran, onun üzerinde görüntülenen kontrolleri çalıştırmak için parmaklarını kullanabilirsin.
- This is a touchscreen, so you can use your fingers to operate the controls which are displayed on it.
Cümleler kelimelere içerik getirir. Cümlelerin kişilikleri vardır. Onlar komik, akıllı, aptal, anlayışlı, dokunaklı, incitici olabilirler.
- Sentences bring context to the words. Sentences have personalities. They can be funny, smart, silly, insightful, touching, hurtful.
Büyük bina gökyüzüne dokunacak gibi görünüyordu.
- The huge building seemed to touch the sky.
Bu eve kadın eli değmesi lazım.
- This house needs a feminine touch.
Tom, Mary ile e-posta vasıtasıyla bağlantı kurabilir.
- Tom can get in touch with Mary by email.
Onunla bağlantı kurmak istiyorum.
- I want to get in touch with him.
Ben seninle temas kuracağım.
- I will get in touch with you.
Mümkün olduğunca kısa sürede onunla temas edeceğim.
- I will get in touch with him as soon as possible.
Tom öğle yemeğine dokunmadı.
- Tom didn't touch his lunch.
Tüm yapmanız gereken düğmeye dokunmak.
- All you have to do is touch the button.
Birkaç son rötuş eklerim.
- I add a few finishing touches.
Son rötuşları ekleyeceğim.
- I'll add the finishing touches.
Her parents had caught her touching herself when she was fifteen.
He performed one of Ravel's piano concertos with a wonderfully light and playful touch.
Clever touches like this are what make her such a brilliant writer.
With the lights out, she had to rely on touch to find her desk.
He promised to keep in touch while he was away.
Move it left just a touch and it will be perfect.
Suddenly, in the crowd, I felt a touch at my shoulder.
There was his mistress, Maria Morano. I don't think I've ever seen anything to touch her, and when you work for the screen you're apt to have a pretty exacting standard of female beauty.
... millions of albums around the world, her songs have touched millions of people around the ...
... building up on some of the points that we touched upon ...