Sıfatın ismiyle uyuşmak zorunda olduğunu unutma.
- Don't forget that the adjective must agree with its noun.
Başkan Roosevelt yardım etmeyi kabul etti.
- President Roosevelt agreed to help.
Birlikte çalışmayı kabul ettiler.
- They agreed to work together.
Tom'la aynı fikirde olmak zorundayım.
- I'm forced to agree with Tom.
Onunla aynı fikirde olmak zorundayım.
- I have to agree with her.
Ben onun fikrine katılıyorum.
- I agree with his opinion.
Ben kesinlikle size katılıyorum.
- I agree with you absolutely.
İstiridye bana iyi gelmiyor.
- Oysters don't agree with me.
Buradaki iklim bana iyi gelmiyor.
- The climate here doesn't agree with me.
Biz neredeyse hiçbir şeyde mutabık kalmayız.
- We hardly ever agree on anything.
Amerikalıların çoğu Başkan Wilson ile mutabık kalmıştı.
- Most Americans agreed with President Wilson.
Bizim planımız için uygun musun?
- Are you agreeable to our plan?
Onu başkan olarak seçmeyi uygun buldular.
- They agreed to elect him as president.