Size en iyi dileklerimi sunmak istiyorum.
- I want to wish you the best.
Size şans dilemek için uğradık.
- We came by to wish you luck.
Sadece sana şans dilemek istedim.
- I just wanted to wish you luck.
Ummak bir strateji değildir.
- Hope is not a strategy.
Sana iyi şans dilemek için geldim.
- I came to wish you good luck.
Sadece sana şans dilemek istedim.
- I just wanted to wish you luck.
Onun arzusu iyi bir öğretmen olmaktır.
- Her wish is to become a good teacher.
Onunla evlenmeyi arzu etti.
- He wished to marry her.
Umarım dileklerin gerçekleşecektir.
- I hope your wishes will come true.
Üçüncü dilek mi? Adam şaşırdı. Birinci ve ikinci dileği dilememişsem, o nasıl üçüncü dilek olabilir ki?
- Third wish? The man was baffled. How can it be a third wish if I haven't had a first and second wish?
Sen uçabildiğini temenni etmez misin?
- Don't you wish you could fly?
Sanırım bu umut etmek için çok fazlaydı.
- I guess it was too much to hope for.
Babanızın çabuk iyileşmesi için isteklerim.
- My wishes for your father's rapid recovery.
Senin isteklerini karşılamaya çalışacağım.
- I'll try to meet your wishes.
Bütün yapabileceğimiz ümit etmektir.
- All we can do is hope.
Artık bütün yapabileceğimiz Tom'un yapmaya söz verdiği şeyi yapmasını ümit etmektir.
- All we can do now is hope that Tom does what he's promised to do.
Ümit; bir saat önce bitirdiğin çikolatalı çörek kutusunun sihirle tekrar dolup dolmadığını kontrol etmek için çılgın bir adam gibi birdenbire mutfağa doğru koştuğundadır.
- Hope is when you suddenly run to the kitchen like a mad man to check if the empty chocolate cookie box you just finished an hour ago is magically full again.
Eğer varsa, Tom'un seçimi kazanmasına dair küçük bir ümit var.
- There is little, if any, hope that Tom will win the election.
Korku değil, umut insan ilişkilerinde yaratıcı ilkedir.
- Hope, not fear, is the creative principle in human affairs.
Öğrencileriniz bize yeni umut verdi.
- Your students have given us new hope.
Hanako'nun Taro ile evlenmek istemediği açıktı.
- It was clear that Hanako did not wish to marry Taro.
Jane İngiltere'de sumo görebilmeyi istemektedir.
- Jane wishes she could see sumo in England.
Ken onun İngilizcesini tazelemeyi istemektedir.
- Ken wishes to brush up his English.
Jane İngiltere'de sumo görebilmeyi istemektedir.
- Jane wishes she could see sumo in England.
Tom'un Mary ile evlenmemiş olmayı dilediği zamanlar olmuştur.
- There were times when Tom wished he hadn't married Mary.
O, yirmi yıl önce doğmuş olmayı diledi.
- She wished she had been born twenty years earlier.
Dileğiniz gerçekleşti mi?
- Did you get your wish?
Sonunda dileğim gerçekleşti.
- My wish has finally come true.
Umarım beklentilerinize göre yaşayabiliriz.
- I hope we can live up to your expectations.
Emi'nin yakında ortaya çıkacağını umuyorum. Onu beklemekten usandım.
- I hope that Emi will appear soon. I'm tired of waiting for her.
Umarım çok uzun süre beklemek zorunda değiliz.
- I hope we don't have to wait too long.
I wish to complain.
Mr. White took the paw from his pocket and eyed it dubiously. I don't know what to wish for, and that's a fact, he said slowly. It seems to me I've got all I want..
... ERIC SCHMIDT: I wish we were. ...
... as well. So wish me luck there. >>Kevin Allocca: Let's talk about your fans ...