O her zaman koyu giysiler giyer.
- He always wears dark clothes.
Tom ve Mary her zaman aynı renk giysileri bile giyiyorlar.
- Tom and Mary even always wear the same color clothes.
Uzun saç şimdi moda değil.
- Long hair is out of fashion now.
Kısa eteklerin modası şimdiden bitti.
- Short skirts have already gone out of fashion.
Doktor Tom'a üç hafta boyunca ortopedik alçı giyinmek zorunda olduğunu söyledi.
- The doctor told Tom that he had to wear a cast for three weeks.
Mary Cadılar bayramı için seksi bir kostüm giymek istemiyordu bu yüzden Amish bir kadın gibi giyinmeye karar verdi.
- Mary didn't want to wear a sexy costume for Halloween so she decided to dress like an Amish woman.
O bana giymek için hangi elbiselerin iyi olacağını söyledi.
- She told me which clothes would be good to wear.
Tom paltosunu çıkardı çünkü onu giymek için çok sıcaktı.
- Tom took off his coat because it was getting too hot to wear it.
Tom saat takmaktan hoşlanmaz.
- Tom doesn't like to wear a watch.
Artık gözlük takmak zorunda değilim.
- I don't have to wear glasses any more.
Ona güneş kremi kullanmasını söyledim.
- I told her to wear sunblock.
Sana güneş kremi kullanmanı söyledim.
- I told you to wear sunblock.
Uyuşma geçene kadar yemek yeme.
- Don't eat till the numbness wears off.
Kadının soracak iki önemli sorusu var: Ne giyiyorum ve ne yemek yapıyorum?
- The woman has two important questions to ask: What am I wearing? and what am I cooking?
Senin giyimin ne öyle?
- What's that your wearing?
Bu malzeme asla aşınmaz.
- This material never wears out.
Garanti normal aşınma ve yıpranmayı içermemektedir.
- The warranty doesn't cover normal wear and tear.
Garanti normal aşınma ve yıpranmayı içermemektedir.
- The warranty doesn't cover normal wear and tear.
Klas ve farklı olmak için Hawaii tişörtümü ve yeşil şortumu giymeyi tercih ettim, ama çabucak beyaz gömlek ve siyah pantolona alıştım.
- I preferred wearing my Hawaiian T-shirt and green shorts to be cool and different, but I quickly got used to the white shirt and black slacks.
Bir palto giymelisin.
- You should wear a coat.
Hiromi yeni bir elbise giyiyor.
- Hiromi wears a new dress.
Hiromi yeni bir elbise giyiyor.
- Hiromi is wearing a new dress.
O, saten bir sabahlık giymişti.
- She was wearing a gown of satin.
O koyu kahverengi ayakkabılar giyiyordu.
- She was wearing dark brown shoes.
Tom'un cüzdanı taşımak için biraz daha kötüydü. Mary yeni bir tane alması gerektiğini söyledi.
- Tom's wallet was a bit the worse for wear, and Mary said he should get a new one.
Exile had worn the man to a shadow.
Her high pitched voice is really wearing on me lately.
It's hard to get to know him, but he wears well.
She wears her hair in braids.
He was wearing his lunch after tripping and falling into the buffet.
He walked out of the courtroom wearing an air of satisfaction.
Our physical advantage allowed us to wear the other team out and win.
As the years wore on, we seemed to have less and less in common.
The tiles were wearing thin due to years of children's feet.
... >>Lady Gaga: How do I decide what to wear. ...
... lines with my own range of underwear and body wear. ...