O, güzel giysiler giyer.
- She wears beautiful clothes.
Tom ve Mary her zaman aynı renk giysileri bile giyiyorlar.
- Tom and Mary even always wear the same color clothes.
O tür elbise şimdi moda.
- That kind of dress is now in fashion.
Şu an uzun eteklerin modası geçmiştir.
- Long skirts are out of fashion now.
Spor giyinmeyi seviyorum.
- I love to wear sport clothes.
Pembe giyinmekle ne yanlış?
- What's wrong with wearing pink?
Okulda, okul üniforması giymek zorundayız.
- We have to wear school uniforms at school.
O bana giymek için hangi elbiselerin iyi olacağını söyledi.
- She told me which clothes would be good to wear.
Artık gözlük takmak zorunda değilim.
- I don't have to wear glasses any more.
Tom saat takmaktan hoşlanmaz.
- Tom doesn't like to wear a watch.
Sana güneş kremi kullanmanı söyledim.
- I told you to wear sunblock.
Onlara güneş kremi kullanmalarını söyledim.
- I told them to wear sunblock.
Uyuşma geçene kadar yemek yeme.
- Don't eat till the numbness wears off.
Kadının soracak iki önemli sorusu var: Ne giyiyorum ve ne yemek yapıyorum?
- The woman has two important questions to ask: What am I wearing? and what am I cooking?
Senin giyimin ne öyle?
- What's that your wearing?
Garanti normal aşınma ve yıpranmayı içermemektedir.
- The warranty doesn't cover normal wear and tear.
Bu malzeme asla aşınmaz.
- This material never wears out.
Garanti normal aşınma ve yıpranmayı içermemektedir.
- The warranty doesn't cover normal wear and tear.
Klas ve farklı olmak için Hawaii tişörtümü ve yeşil şortumu giymeyi tercih ettim, ama çabucak beyaz gömlek ve siyah pantolona alıştım.
- I preferred wearing my Hawaiian T-shirt and green shorts to be cool and different, but I quickly got used to the white shirt and black slacks.
Bugün üniforma giymenin akıllıca olduğunu düşünüyor musunuz?
- Do you think it's wise to wear your uniform today?
O kırmızı kravat takım elbisene uymuyor-Niçin yeşil olanını takmıyorsun?
- That red tie doesn't go with your suit. Why don't you wear the green one?
O biçimsiz bir elbise giyiyordu.
- She was wearing an ugly dress.
Giydiğin ayakkabılar oldukça pahalı görünüyorlar.
- The shoes you are wearing look rather expensive.
O koyu kahverengi ayakkabılar giyiyordu.
- She was wearing dark brown shoes.
Tom'un cüzdanı taşımak için biraz daha kötüydü. Mary yeni bir tane alması gerektiğini söyledi.
- Tom's wallet was a bit the worse for wear, and Mary said he should get a new one.
Exile had worn the man to a shadow.
Her high pitched voice is really wearing on me lately.
It's hard to get to know him, but he wears well.
She wears her hair in braids.
He was wearing his lunch after tripping and falling into the buffet.
He walked out of the courtroom wearing an air of satisfaction.
Our physical advantage allowed us to wear the other team out and win.
As the years wore on, we seemed to have less and less in common.
The tiles were wearing thin due to years of children's feet.
... are you planning to wear? ...
... you have, how do you decide what to wear every day and ...