Sürücü direksiyonu sağa kırdı.
- The driver turned the wheel to the right.
O, masayı sağa doğru kaydırdı.
- He moved the desk to the right.
Hata baştan sağda mı yoksa sonradan mı meydana geldi? - Ne zaman?
- Did the error occur right from the start or later on? - When?
Sana sağa dönmeni emrediyorum
- I order you to turn right.
Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.
- Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children.
Herkesin menfaatlerinin korunması için sendikalar kurmaya ve bunlara katılmaya hakkı vardır.
- Everyone has the right to form and to join trade unions for the protection of his interests.
O, anladığım kadarıyla haklıdır.
- The way I see it, he is right.
Sanırım sen haklısın.
- I think you're right.
Onu yazman gerektiği doğrudur.
- It is right that you should write it.
Onun yaptıklarının doğru olduğunu düşünüyorum.
- I think the actions he took were right.
Onun yanıtı doğruluktan uzak.
- His answer is far from right.
Gerçekten şu anda konuşamam.
- I really can't talk right now.
Birinin haklı diğerinin hatalı olduğunu gerçekten söyleyebileceğimizi sanmıyorum.
- I don't think we can really say that one is right and the other is wrong.
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
- Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
Bir bisiklet yolu doğrudan doğruya evimin önünden geçer.
- A bike path goes right past my house.
O, sağa doğru keskin bir dönüş yaptı.
- He made a sharp turn to the right.
O, masayı sağa doğru kaydırdı.
- He moved the desk to the right.
Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
- Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
Herkes haklı olmak ister.
- Everyone wants to be right.
Sami her zaman her durumda haklı olmak istiyor.
- Sami always wants to be right in all situations.
Tamamen isabetli bir soru sordular.
- They asked a question that was right on the mark.
Tom bir şeyin doğru olmadığını fark etti.
- Tom realized something wasn't right.
Tom bir şeyin oldukça doğru olmadığından kuşkulanmaya başladı.
- Tom began to suspect something wasn't quite right.
O, masayı sağa doğru kaydırdı.
- He moved the desk to the right.
Anahtarı sağa doğru dönder.
- Turn the key to the right.
Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.
- It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
Yeni davranış kurallarını ihlâl etmekten yakalanan gençler seyahat özgürlüğü haklarını kaybedecekler, ve bu hakkı geri almak için parasız toplum işini tamamlamak zorunda kalacaklar.
- Youths who are caught violating the new rules on behaviour will lose their right to free travel, and will have to complete unpaid community work to earn it back.
Şirket savaştan hemen sonra başlayan bir grup girişimci tarafından alındı.
- The company is owned by a group of entrepreneurs who started it right after the war.
Her iki görüşün avantajları ve dezavantajları vardır bu yüzden hangisini destekleyeceğime hemen karar vermeyeceğim.
- There are merits and demerits to both your opinions so I'm not going to decide right away which to support.
Durumu düzeltmek zorundayım.
- I have to make it right.
Yanlış yaptığımız şeyi düzeltmek zorundayız.
- We have to put right what we have done wrong.
Pekâlâ. Diğer on beş Almanca cümleyi tercüme edip, ondan sonra ayrılacağım.
- All right. I'll translate another fifteen sentences in German, and then leave.
Bu pek doğru görünmüyor.
- That doesn't seem right.
Bu ceket bana uygun mudur?
- Is this jacket right for me?
O, iş için uygun adamdır.
- He is the right man for the job.
Derhal ilgilenilmesi gereken daha büyük sorunlarımız var.
- We have bigger problems that need to be taken care of right away.
Şu anda olmam gereken başka bir yer var.
- There's somewhere else I need to be right now.
Tamam, şimdi yetki bende.
- All right, I'm in charge now.
Tamamen haklısın, Tom.
- You're exactly right, Tom.
Ben şimdi tamamen iyiyim.
- I am quite all right now.
Tom'un Mary'nin olduğu kadar çok burada olma hakkı var.
- Tom has as much right to be here as Mary does.
Tom şu anda bize yardım edemeyecek kadar çok yorgun görünüyor.
- Tom looks like he's too tired to help us right now.
Acelesi olmayan insanlar yürüyen merdivenin sağ tarafında durur.
- People who are not in a hurry stand on the right side of the escalator.
Sağ tarafı New York'ta iken, Tom'un evinin sol tarafı Connecticut'tadır.
- The left side of Tom's home is in Connecticut, while the right side is in New York.
En sağdaki şerit yapım aşamasındadır.
- The rightmost lane is now under construction.
Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.
- In America cars drive on the right side of the road.
Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.
- The house looked good; moreover, the price was right.
Bay Ford şimdi iyidir.
- Mr Ford is all right now.
Sola dönerseniz, restoranı sağ tarafınızda bulursunuz.
- Turning to the left, you will find the restaurant on your right.
Sağ tarafınıza yatın.
- Lie on your right side.
Bu hataları düzeltmelisin.
- You must put these mistakes right.
Şu anda düzgün düşünemiyorum.
- I can't think straight right now.
Beni suçlamak seni daha iyi hissettiriyorsa, dosdoğru git.
- If blaming me makes you feel better, go right ahead.
Dosdoğru bize geliyor!
- It's coming right at us!
Eğer doğru olarak hatırlıyorsam, onlar kuzenler.
- They are cousins, if I remember rightly.
Baharat tam sağlıklıydı.
- The seasoning is just right.
Bu video kaydedici sağlıklı çalışmıyor.
- This video recorder doesn't work right.
Şu anda düzgün düşünemiyorum.
- I can't think straight right now.
Ben işi düzgün yapabilirim!
- I can do the job right!
Aklı başında hiç kimse gece şu ormanda yürümez.
- No one in their right mind would walk in those woods at night.
Aklı başında biri öyle bir şeyi nasıl yapabilir?
- How could anyone in their right mind do something like that?
En güvenilir adamım ol.
- Be my right-hand man.
Neşelen! Her şey yakında düzene girecek.
- Cheer up! Everything will soon be all right.
Sağcılar çoğunlukla düzenleyici mevzuatı sevmezler.
- Rightists often dislike regulatory legislation.
Tom doğruca Mary'nin tuzağına yürüdü.
- Tom walked right into Mary's trap.
Tom doğruca bana baktı.
- Tom looked right at me.
Bu iki çizgi dik açılıdır.
- These two lines are at right angles.
Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.
- The house looked good; moreover, the price was right.
Tom nereye gittiğini tam olarak biliyordu.
- Tom knew right where he was going.
Şu anda tam olarak açık değiliz.
- We're not exactly open right now.
Benim için her şey yolunda gitti.
- Everything went right for me.
Onunla işler yolunda.
- It's all right with him.
Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.
- It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
Tom tam doğru zamanda geldi.
- Tom arrived at just the right moment.
O düzenli yemek yemiyor. Ben onun hasta olduğunu düşünüyorum.
- He's not eating right. I think he's sick.
Bunun çabuk yapılmasını mı istiyorsun yoksa doğru dürüst yapılmasını mı istiyorsun?
- Do you want this done quickly or do you want this done right?
Hiç kimse dürüst ve enerjik bir şekilde iyi ve adil bir neden için savaşma hakkınızı inkar edemez.
- No one will deny your right to fight honestly and energetically for a good and just cause.
Onun yanıtı doğruluktan uzak.
- His answer is far from right.
Çorba kaşığı her zaman en sağdadır.
- The soup-spoon is always on the extreme right.
Onun ofisi orada sağda.
- His office is right up there.
Arapça, sağdan sola doğru yazılır.
- Arabic is written from right to left.
Avrupa'nın çoğu ülkesinde arabalar sağdan gitmek zorundadır.
- In most of the countries in Europe, cars have to keep to the right.
After the accident, her right leg was slighly shorter than her left.
I thought you'd made a mistake, but it seems you were right all along.
When the wind died down, the ship righted.
Luckily we arrived right at the start of the film.
The political right holds too much power.
You have no right to go through my book.
'You lost?' / Colin spun round. Looking at him was a nurse, her eyebrows raised. / 'No, I'm right, thanks,' said Colin.
The pharmacy is just on the right past the bookshop.
The kitchen counter formed a right angle with the back wall.
Righting all the wrongs of the war will be impossible.
The tow-truck righted what was left of the automobile.
We're on the side of right in this contest.
The fog was right hard to see through so I was on Tom Pritchard before I saw him.
... she's awesome in the barn and sugar right to sleep ...
... strong and fragile, right? ...