to that

listen to the pronunciation of to that
Английский Язык - Турецкий язык
(İnşaat) şu

Bu bir postane, şu ise bir bankadır. - This is a post office and that is a bank.

Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir. - This is a good book, but that is better.

o
bağlaç ki
conj. şu
indeed
aslında

Aslında, dolabı kapalı tutarım. - Indeed, I keep the cupboard closed.

Aslında bir pınar vardı, ama kurumuştu. - There was a spring indeed, but it was dry.

that
{z} (çoğ. those)
that
bu kadar

Bugünlük bu kadar yeter. - That's enough for today!

İki yaşındaki bir çocuk bu kadar hızlı koşabilir mi? - Can a two-year-old boy run that fast?

indeed
Yok canım
to them
onlara

O, uzun süredir onlara yazmadı. - He hasn't written to them in a long time.

Onlar gitmeden önce onlara hoşça kal demeye git. - Go say goodbye to them before they leave.

that
(sıfat) öteki
that
Keşke

Keşke o gitarı alabilsem. - I wish I could buy that guitar.

Keşke Tom daha iyi bir Fransızca konuşanı olabilse. - Tom wishes that he could be a better French speaker.

that
(bağlaç) şu, o, ki, diye, için
that
{s} öteki

Bu araba ötekinden daha iyi bir çalışmaya sahip. - This car has a better performance than that one.

indeed
indeed Elbette
indeed
ünlem hakikaten
indeed
gerçeği söylemek gerekirse
indeed
doğrusu

Doğrusu çok şey biliyorsunuz ama onları öğretmede iyi değilsiniz. - Indeed you know a lot of things, but you're not good at teaching them.

Doğrusunu söylemek gerekirse, o, dilini koparabilirdi. - Indeed, he could have bitten off his tongue.

that
böyle

Tom'un şimdiye kadar böyle küçük bir araba sürmeyi düşüneceğinden şüpheliyim. - I doubt that Tom would ever consider driving such a small car.

Böyle bir durumun tekrar olacağının olası olmadığını düşünüyorum. - I think it's unlikely that a situation like this one would ever occur again.

that
{z} o, şu: Did you see that? Onu gördün mü? This is a verbena and that's a lantana. Bu mineçiçeği, o da ağaçminesi. After That cat has been up to O kedi yine marifetini göstermiş
that
için

O, geçen yıl o şirket için çalışmaya başladı. - He began to work for that company last year.

Coca-Cola'nın üretildiği ilk yıllarda, o kokain içeriyordu. 1914'te, kokain bir uyuşturucu olarak gruplandırıldı ve sonra Coca-Cola'nın üretimi için kokain yerine kafein kullandılar. - In the first years that Coca-Cola was produced, it contained cocaine. In 1914, cocaine was classified as a narcotic, after which they used caffeine instead of cocaine in the production of Coca-Cola.

that
diye

Herkes işitebilsin diye lütfen yüksek sesle oku. - Please read it aloud so that everyone can hear.

Ailesinin dengeli bir diyet yaptığından emin. - She makes sure that her family eats a balanced diet.

to me
bana göre

O bana göre altı yıl kıdemli. - She is senior to me by six years.

Bana göre bir anlamı yok. - It doesn't make sense to me.

to you
sana

Sana hikayeyi kim anlattı? - Who told the story to you?

Bu kitap sana epey faydalı olabilir. - This book may well be useful to you.

that
in that mademki
that
O that
to us
bize

Bay Hasimoto bize karşı adil. - Mr. Hashimoto is fair to us.

Avukat yeni yasayı bize açıkladı. - The lawyer explained the new law to us.

indeed
doğrusu istenirse
indeed
gerçekte

Gerçekten teşekkürler, bu çok kullanışlı. - Thanks indeed, handy this!

Hayat gerçekten de iyi bir şeydir. - Life is indeed a good thing.

to it
ona
to somebody
birini

Birlikte çalıştığım birinin yanında yaşıyorsun - You live next to somebody I work with.

to somebody
birine

Çek birine para ödeme yöntemidir. - A check is a method of paying money to somebody.

Bunu başka birine söyle. - Tell it to somebody else.

to someone
birini

Tom tanımadığı birinin yanında oturdu. - Tom sat down next to someone he didn't know.

to you
size

Bu iş için başvuruda bulunmak size kalmış. - It is up to you to apply for the job.

Ben size yazabildiğim kadar kısa sürede yazacağım. - I will write to you as soon as I can.

indeed
gerçekten

O gerçekten çok zeki. - He is very clever indeed.

Hayat gerçekten de iyi bir şeydir. - Life is indeed a good thing.

indeed
hakikaten
indeed
cidden
indeed
sahiden
that
-dığı
that
adl.şu
that
o kadar

Havanın o kadar iyi olması tesadüftür. - It is lucky that the weather should be so nice.

John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu. - John was in such a hurry that he had no time for talking.

that
ki o

Ne yazık ki o yatakta hastaydı. - I regret to say that he is ill in bed.

Erkek kardeşim okumaya öylesine dalmıştı ki odaya girdiğimde beni farketmedi. - My brother was so absorbed in reading that he did not notice me when I entered the room.

that
öylesine

Linda'nın hayal kırıklığı öylesine fazlaydı ki gözyaşlarına boğuldu. - Such was Linda's disappointment that she burst into tears.

Öylesine sıcak bir gündü ki yüzmeye gittik. - It was such a hot day that we went swimming.

that
-diği(ni)
that
ki
that
-en
that
-diği
that
-dığı(nı)
that
ki onu

Bu o kadar ağır bir kutu ki onu taşıyamam. - This is so heavy a box that I can't carry it.

Gerçek şu ki onun babası işten dolayı New York'ta yalnız yaşıyor. - The fact is that his father lives alone in New York because of work.

that
-an
that
ki ona

O kadar hızlı koştu ki ona yetişemedik. - He ran so fast that we couldn't catch up with him.

Tom o kadar hızlı koştu ki ona yetişemedim. - Tom ran so fast that I couldn't catch him.

to someone
birine

Eğer uçağın kaza yapacağını birine söylersen, bu söylem hiç bir şey ifade etmeyecek. - If you say this to someone whose plane is going to crash, this phrase is not going to mean anything.

Bunu istemiyorsan onu başka birine vereceğim. - If you don't want this, I'll give it to someone else.

indeed
(ünlem) Öyle mi? ; No,indeed! Hiç de öyle değil. Yok canım. Yes, indeed ! Elbette
indeed
(ünlem) Hakikaten, gerçekten, doğrusu
that
yaptığı
to it
o
to me
bendene
to this
Bunun

Bunun için anahtarınız var mı? - Do you have the key to this?

Bunun anahtarının nerede olduğunu biliyor musunuz? - Do you know where the key to this is?

to you
senine
to you
sizlerin
to your
için
indeed
ünlem Öyle mi? No
indeed
indeed! Hiç de öyle değil
to her
ona
to him
ona

Siz de ona önceden söyleyebilirsiniz. - You may as well say it to him in advance.

Ona söyleyecek hiçbir şeyim yok. - I've got nothing to say to him.

to someone
hatır için as a favor
to this
buna

Buna alışabildiğimi düşünüyorum. - I think I could get used to this.

Sonunda buna alışacağımdan oldukça eminim. - I'm pretty sure I'll get used to this eventually.

Английский Язык - Английский Язык
thereto
So, so much; very

I did the run last year, and it wasn't that difficult.

indeed

That it is.

Which, who

I like the song that you wrote.

That thing

That was an interesting example.

To a given extent or degree; particularly

I'm just not that sick.

The (thing) being indicated (at a distance from the speaker, or previously mentioned, or at another time)

That battle was in 1450.

Connecting noun clause (as involving reported speech etc.)

He told me that the book is a good read.

Connecting a subordinate clause indicating purpose

He must die that others might live.

to such a degree
singular and at a distance from the speaker
{s} pronoun used to indicate a specific person or thing
conj. in order for
As a relative pronoun, that is equivalent to who or which, serving to point out, and make definite, a person or thing spoken of, or alluded to, before, and may be either singular or plural
As a demonstrative pronoun pl
(pro ) mot, moht; rU, roo
pron. pronoun used to indicate a specific person or thing
That, as a demonstrative, may precede the noun to which it refers; as, that which he has said is true; those in the basket are good apples
As an adjective, that has the same demonstrative force as the pronoun, but is followed by a noun
{c} because

It was because of her that he lived so miserably. - It was down to her that he lived so miserably.

You'll suffer because of that. - You will suffer because of that.

{p} which, who, the thing
Those, that usually points out, or refers to, a person or thing previously mentioned, or supposed to be understood
To it
thereto
that
Connecting clauses involving reported speech etc
that
dat
that
as
to it
to that; "with all the appurtenances fitting thereto"
to this
hereto
to that

    Турецкое произношение

    tı dhıt

    Произношение

    /tə ᴛʜət/ /tə ðət/

    Этимология

    [ t&, tu, 'tü ] (preposition.) before 12th century. Middle English, from Old English tO; akin to Old High German zuo to, Latin donec as long as, until.
Избранное