Avrupa Birliği Fransız-Alman düşmanlığı üzerinde yükselmek için bir arzunun bir sonucu olarak oluşturuldu.
- The European Union was created as a result of a desire to rise above French-German enmity.
Sıcaklıklarda bir artış beklenmektedir.
- A rise in temperatures is expected.
Geçen yıl fiyatlarda keskin bir artış vardı.
- There was a sharp rise in prices last year.
Florida'da memurların iklim değişikliği ya da deniz seviyesi yükselişi kelimelerini kullanmalarına izin verilmiyor.
- Officials are not allowed to use the words climate change or sea-level rise in Florida.
Kalp hastalıklarından muzdarip insanların sayısı yükselişte.
- The number of people suffering from heart disease is on the rise.
Ben her sabah her zaman altıda kalkarım.
- I always rise at six every morning.
Onunla maaş zammınızı ne zaman görüşeceksiniz?
- When are you going to approach him about your pay rise?
Davalı lütfen ayağa kalkın.
- The defendant will please rise.
Onunla maaş zammınızı ne zaman görüşeceksiniz?
- When are you going to approach him about your pay rise?
Yenin değer kaybetmesi enflasyona neden olur mu?
- Does depreciation of the yen give rise to inflation?
Bu nehir Nagano dağlarından kaynaklanır.
- This river rises in the mountains in Nagano.
Estetik kliniklerini ziyaret eden insanların sayısı bu son yıllarda artmaktadır.
- The number of people who visit aestethic clinics have been on the rise these last years.
Doların değeri enflasyonun yükselme oranında düşer.
- The value of the dollar declines as the rate of inflation rises.
Fiyatlar yükselmeye devam ediyor.
- Prices will continue to rise.
Bu politik problem sıcak tartışmalara neden oldu.
- This political problem gave rise to hot discussions.
Düşüncesiz konuşma büyük zarara neden olabilir.
- Thoughtless speech may give rise to great mischief.
Ben, kalbim heyecanla atarken perdenin yükselmesini bekledim.
- I waited for the curtain to rise with my heart beating in excitement.
Fiyatlar hâlâ yükseliştedir.
- Prices are still on the rise.
Tom dik oturmak için çabaladı.
- Tom struggled to sit up.
Tom dik oturmaya çalıştı ama yapamadı.
- Tom tried to sit up, but was unable to.
Tom sonunda yatakta dik oturabiliyor.
- Tom is finally able to sit up in bed.
Astond he stood, and vp his haire did houe, / And with that suddein horror could no member moue.
The governor just gave me a rise of 2-pounds-6.
And still the hours passed, and at last I knew by the glimmer of light in the tomb above that the sun had risen again, and a maddening thirst had hold of me. And then I thought of all the barrels piled up in the vault and of the liquor that they held; and stuck not because 'twas spirit, for I would scarce have paused to sate that thirst even with molten lead.
I went along up the bank with one eye out for pap and t'other one out for what the rise might fetch along.
The rise of his pants was so low that his tailbone was exposed.
... Your car might drive itself to the repo yard. Or your high-rise apartment building may switch ...
... When they went extinct, it gave the mammals time to rise. ...