to prohibit

listen to the pronunciation of to prohibit
Английский Язык - Турецкий язык
{f} yasaklamak
{f} önlemek
{f} yasak etmek
menetmek
bar
{i} demir çubuk

Tekstil fabrikasının pencereleri demir çubuklarla donatılmış bu yüzden fabrikada yangın çıktığında işçilerden çoğu öldü. - The textile factory's windows are fitted with iron bars so when a fire broke out inside the factory, most of the workers died.

prohibit
men etme
prohibit
(Kanun) men etmek
prohibit
olma

Kanun, reşit olmayanların sigara içmesini yasaklıyor. - The law prohibits minors from smoking.

Okulun kıyafet kodu saçınızı doğal olmayan bir rengi boyamanızı yasaklıyor. - The school's dress code prohibits dyeing your hair a non-natural color.

prohibit
engel
prohibit
etme
prohibit
yasak

Ebeveynlerim Tom'u tekrar görmemi yasakladılar. - My parents prohibited me from seeing Tom again.

Silah ihracatı yasaklandı. - The export of arms was prohibited.

bar
sırık
bar
bariyer

Bariyerde biletini göster. - Show your ticket at the barrier.

bar
hapsetmek
bar
kalıp

Ellerini bir kalıp sabunla yıka. - Wash your hands with a bar of soap.

O bir kalıp sabun tüketti. - She used up a bar of soap.

bar
ince ışık demeti
bar
demir ya da tahta parmaklık
prohibit
olanak vermemek
prohibit
engel olmak
prohibit
yasakla

Silah ihracatı yasaklandı. - The export of arms was prohibited.

Her din cinayeti yasaklar. - Every religion prohibits murder.

prohibit
{f} önüne geçmek
bar
içki satılan veya içilen yer, bar, meyhane
bar
mahkemede sanık kürsüsü
bar
çubuk, sırık, kol, kol demiri
prohibit
engel/yasakla
bar
{i} sürgü

Kapıyı sürgüleyip kilitledik. - We barred the door and locked it.

bar
{f} menetmek
bar
{i} meyhane

İngiliz, Belçikalı ve Hollandalı bir meyhaneye girer ve tezgahta otururlar. Barmen söyler, Bir dakika bekleyin, bu bir şaka mı ne? - An Englishman, a Belgian and a Dutchman enter a pub and sit down at the counter. Says the barkeeper, Wait a minute, is this a joke or what?

bar
{f} saymamak
bar
{i} huk. baro
bar
{i} yargı
bar
{i} parmaklık

Mahkûm iki aydır parmaklıklar arkasındaydı. - The prisoner was behind bars for two months.

Seni demir parmaklıklar ardında görmek istiyorum. - I want you behind bars.

bar
kol

Ben deneyimimden biliyorum; yalın ayak futbol oynamak kötü bir fikir. Kolayca kırık ayak parmaklarınla son verebilirsin. - I know from experience; playing soccer barefoot is a bad idea. You could easily end up with broken toes.

Ben kollarımı zar zor oynatabiliyorum. - I can barely move my arms.

bar
{f} katmamak
bar
{i} müz. ölçü çizgisi
prohibit
mani olmak
prohibit
resmen menetmek
Английский Язык - Английский Язык
bar

I couldn't get into the nightclub because I had been barred.

To forbid, disallow, or proscribe; to make illegal or illicit

The restaurant prohibits smoking on the patio.

{v} to forbid, debar, hinder
If a law or someone in authority prohibits something, they forbid it or make it illegal. a law that prohibits tobacco advertising in newspapers and magazines Fishing is prohibited Federal law prohibits foreign airlines from owning more than 25% of any U.S. airline. permit + prohibition pro·hi·bi·tion the prohibition of women on air combat missions
command against; "I forbid you to call me late at night"; "Mother vetoed the trip to the chocolate store"
{f} outlaw, forbid by law; interdict, enjoin, ban; prevent, hinder
To forbid by authority; to interdict; as, God prohibited Adam from eating of the fruit of a certain tree; we prohibit a person from doing a thing, and also the doing of the thing; as, the law prohibits men from stealing, or it prohibits stealing
To hinder; to debar; to prevent; to preclude
to prohibit

    Расстановка переносов

    to pro·hib·it

    Турецкое произношение

    tı prōhîbıt

    Произношение

    /tə prōˈhəbət/ /tə proʊˈhɪbət/
Избранное