Bu stresli bir durumdur.
- This is a stressful situation.
Tom'un işi aşırı stress yaratıyor.
- Tom's job creates extreme stress.
Tom stresle baş etmekte zorlandığını söylüyor.
- Tom says he's having trouble coping with the stress.
O, gerilimle başa çıkamıyor.
- She is unable to cope with stress.
Tom Mary'ye John'un gerçekten gerilim altında olduğunu söyledi.
- Tom told Mary that he thought John was really stressed out.
Bu konuyu vurgulamak istiyorum.
- I want to stress this point.
Tarifeleri blok olarak kontrol etmenin ülke ülke kontrol etmekten daha uygun olduğunu vurgulamak istiyorum.
- I would like to stress that it is more convenient to control tariffs as a bloc rather than country by country.
Yerçekimi insan vücuduna baskı yapıyor.
- Gravity stresses the human body.
Yoshida, baskı yapma.
- Yoshida, don't stress.
Vladimir Putin vurguladı, ancak bugün başka bir durumdur.
- However, stressed Vladimir Putin, today is another situation.
Konuşmasında vurguladığı her ifadeyi not aldım.
- I wrote down every phrase in his speech that he stressed.