O, mükemmel bir centilmendir.
- He is a perfect gentleman.
O kelime onu mükemmel şekilde açıklıyor.
- That word describes it perfectly.
Görev kusursuz olarak gitti.
- The mission went perfectly.
O kusursuzca anlaşılabilir.
- That's perfectly understandable.
Onun dövüş sanatları kahramanlığı zaten yüce mükemmellik seviyesine ulaştı.
- His martial arts prowess has already reached a level of sublime perfection.
Biz mükemmellik için çaba gösteriyoruz.
- We strive for perfection.
Hayali gitar becerilerini mükemmelleştirmek için saatler harcadı.
- He spent hours perfecting his air guitar skills.
Her şey dört dörtlük olmalı.
- Everything must be nothing less than perfect.
Ben tamamen normalim.
- I'm perfectly normal.
Tom'un tamamen güvenli olacağına sizi temin ederim.
- I assure you Tom will be perfectly safe.
Kusursuzluk diye bir şey yoktur.
- There's no such thing as perfection.
Kusursuzluk diye bir şey yoktur.
- There's no such thing as perfection.
perfect an appeal; perfect an interest; perfect a judgment.
Practice makes perfect.
It makes perfect sense!
- It makes perfect sense.
We are a perfect match.
- We're a perfect match.
... sure that was perfect. ...
... And it just seemed like the perfect home. ...