Onlar tüm plandan vazgeçmekten başka seçenekleri olmadığını kabul ettiler.
- They agree that they have no choice but to give up the whole plan.
Planımdan vazgeçmek zorunda kaldım.
- I had to give up my plan.
O, o evlendiğinde sekreterinden ayrılmak zorunda kaldı.
- He had to part with his secretary when she got married.
Niçin ayrılmak istediğine dair fikrim yok.
- I have no idea why you want to part with that.
Hayalinden umudunu kesmek zorundaydı.
- She had to give up her dream.
O borç batağına saplanmıştı ve evini elden çıkarmak zorunda kaldı.
- He was deep in debt, and had to part with his house.
Bunu elden çıkarmak istediğinden emin misin?
- Are you sure you want to part with that?
I really love this new stereo system but I'm not willing to part with the cash to buy it.