Ben vazgeçmek istemiyorum.
- I don't want to give up.
Onlar tüm plandan vazgeçmekten başka seçenekleri olmadığını kabul ettiler.
- They agree that they have no choice but to give up the whole plan.
O, evinden ayrılmak zorunda kaldı.
- He had to part with his house.
O evlendiği için, o sekreterinden ayrılmak zorunda kaldı.
- He had to part with his secretary because she got married.
Hayalinden umudunu kesmek zorundaydı.
- She had to give up her dream.
Onun mücevher kutusunu elden çıkarmak zorunda kaldı.
- She had to part with her jewelry box.
Bunu elden çıkarmak istediğinden emin misin?
- Are you sure you want to part with that?
I really love this new stereo system but I'm not willing to part with the cash to buy it.