Sabah güneşi bakmak için çok parlak.
- The morning sun is too bright to look at.
Tom Mary'ye bakmak zorunda.
- Tom has to look after Mary.
İngilizce bir kitap okurken bilmediğin her kelimeye sözlükten bakmak pek harika bir fikir değil.
- When you're reading an English book, it isn't a great idea to look up every word you don't know.
Sabah güneşi bakmak için çok parlak.
- The morning sun is too bright to look at.
Bakım onun görünüşünü on yaş büyük yaptı.
- Care has made her look ten years older.
Bir kişiyi görünüşüyle yargılamamalısın.
- You shouldn't judge a person by his looks.
Soruna farklı bir bakış açısından bakalım.
- Let's look at the problem from a different point of view.
Bu resme her bakışımda, babamı hatırlarım.
- Every time I look at this picture, I think of my father.
Arkadaşım 18'indeymiş gibi göstermek için kimliğinde oynama yaptı.
- My friend doctored his ID to make it look like he was 18.
O kendini daha uzun göstermek için yüksek topuklu ayakkabılar giyiyor.
- She wears high heels to make herself look taller.
Onun yokluğunda bebeğine bakmamı rica etti.
- She asked me to look after her baby in her absence.
Teşhir vitrine bakmaktan vazgeçti.
- She stopped looking at the show window.
Tom iş aramak için Boston'a geldi.
- Tom came to Boston looking for work.
Mary Tom gibi bir adam aramaktadır.
- Mary has been looking for a guy like Tom.
Tom beklemekten bıkmış gibi görünüyor.
- Tom looks like he's tired of waiting.
Yenisiyle karşılaştırıldığında benim arabam külüstür gözüküyor.
- My car looks shabby in comparison with his new one.
Yağmur yağacak gibi gözüküyor.
- It looks like it's going to rain.
Mike öfkeli bir görüntü takındı.
- Mike wore an indignant look.
O sadece Çizmeli Kedi görüntüsünü kullanmak zorunda kaldı. Ben onun sadık uşağıydım.
- She just had to use her Puss-In-Boots look and I was her devoted servant.
O daha genç görünmek istiyor.
- She wants to look younger.
Daha olgun görünmek için sakal uzattı.
- He grew a beard to look more mature.
Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
- Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
O bana baktı ve gülümsedi.
- She looked at me and smiled.
Tom'un çıkarlarına dikkat etmek zorundayım.
- I have an obligation to look out for Tom's interests.
Tom'a dikkat etmek zorunda kalacaksın.
- You'll have to look out for Tom.
Ben seni bir gelinlik içinde görmek için sabırsızlanıyorum.
- I'm looking forward to seeing you in a wedding dress.
Seni görmek için can atıyorum.
- I am looking forward to seeing you.
Sözlükte o sözcüğe bakın.
- Look that word up in the dictionary.
Kafasını erkeğin omuzuna koymuş olan kız şaşkın şaşkın etrafına bakındı.
- The girl, who had her head on the boy's shoulder, looked around in surprise.
If looks could kill.
It looks as if it’s going to rain soon.
Let’s have a look under the hood of the car.
Look to it yourself, father, answered Telemachus, for they say you are the wisest counsellor in the world, and that there is no other mortal man who can compare with you. .
Don’t look in the closet.
I look to each hour for my lover’s arrival.
That painting looks nice.
The hotel looks over the valleys of the HinduKush.
Why didn't any of my babysitters ever look like you?
- How come none of my babysitters ever looked like you?
How come none of my babysitters ever looked like you?
- Why didn't any of my babysitters ever look like you?
... The clouds look great. ...
... And then we look at their publication rate ...