Bir Fransız, mesela, bir Rus şakasına gülmekte zorlanır.
- A Frenchman, for instance, might find it hard to laugh at a Russian joke.
Bu bana gülmeni istemediğim için değil aksine sana gülmek istediğim içindir.
- It is not because I do not want you to laugh at me, rather it is because I would like to laugh at you.
Herkes gülmekten kırıldı.
- Everybody burst into laughter.
Onu gördüğümde gülmekten kendimi alamadım.
- I could not help laughing when I saw him.
Hata yaptığı için ona gülme.
- Don't laugh at him for making a mistake.
Herkes gülmekten kırıldı.
- Everybody burst into laughter.
Tom ve Maria kötü gülüşlerini birlikte uyguladılar.
- Tom and Maria practiced their evil laughs together.
Bir gülüş çok güçlü bir şey olabilir.
- A laugh can be a very powerful thing.
Tom Mary'yi jig dansı yaparken gördüğünde kahkahalara boğuldu.
- Tom burst out laughing when he saw Mary dancing a jig.
Elimde olmadan kahkahayla güldüm.
- I couldn't help laughing out.
Her gün kahkaha atmakla ve ağlamakla çok meşgulüm bu yüzden ders çalışmak için zamanım yok.
- I'm so busy laughing and crying every day I don't have time to study.
Tom gülen tek kişiydi.
- Tom was the only one who laughed.
Gülen bir kız önümüzde duruyordu.
- A laughing girl was standing before us.
Elimde olmadan kahkahayla güldüm.
- I couldn't help laughing out.
Bazen kahkahayla gülme dürtüsüne karşı koymak zordur.
- Sometimes it's hard to resist the impulse to burst out laughing.
Onlar spikeri gülerek susturdular.
- They laughed the speaker down.
Gelecek yıldan bahsedersen şeytan güler.
- Speak of the next year, and the devil will laugh.
Onun hikayesi o kadar komikti ki gülmemek elimde değildi.
- His story was so funny that everyone could not help laughing.
O o kadar komik görünüyordu ki gülmekten kendimi alamadım.
- He looked so funny that I couldn't help laughing.
And that's to laugh and smile and dance and sing.
Life's a laugh and death's a joke, it's true.
In Folly’s cup still laughs the bubble Joy.
Outhwaite is a good laugh, yes, she knows how to smile: but deep down, she really is strong and stern.
The little children laugh at him behind his back.
I shall laugh myself to death.
You refuse to take me seriously, Lute said, when she had laughed her appreciation. How can I take that Planchette rigmarole seriously?.
... ( both laugh ) ...
... don't want to laugh, because I'm quite certain that ...