John geri döndüğünde sanki bir hayalet görmüş gibi solgun görünüyordu.
- When John came back, he looked pale as if he had seen a ghost.
O hasta olduğu için solgun.
- He's pale because he's sick.
Ayrılacak son kişi soluk yüzlü,düz siyah saçlı, uzun bir adamdı.
- The last to leave was a tall man, with a pale face and smooth, black hair.
Mary soluk mavi bir elbise giydi.
- Mary wore a pale blue dress.
Gündüzleri açık bir güneş görürüz, ve geceleri solgun bir ay ve güzel yıldızları görürüz.
- At daytime, we see the clear sun, and at nighttime we see the pale moon and the beautiful stars.
Turkuaz rengi, berrak su rengini çağrıştırıyor, açık ve soluk bir mavi.
- The turquoise colour evokes the colour of clear water, it's a light and pale blue.
Hayalet gibi sararmışsın.
- You're pale as a ghost.
Mutfak soluk sarı çinilerle kaplıydı.
- The kitchen was lined with pale yellow tiles.