Aceleyle havaalanına gitti.
- He went to the airport in a hurry.
Acele et, yoksa son treni kaçıracaksın.
- Hurry up, or you will be late for the last train.
Acele etmek için herhangi bir büyük neden var gibi görünmüyor.
- It doesn't look like there's any big reason to hurry.
Üzgünüm, ama acele etmek zorundayım. Bunu detaylı açıklamak için vaktim yok.
- Sorry, but I have to hurry. I have no time to explain this in detail.
John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
- John was in such a hurry that he had no time for talking.
Tom'un, eve dönmek için özel bir telaşı yoktu.
- Tom was in no particular hurry to get back home.
Çabuk ol, yoksa treni kaçıracağız.
- Hurry up, or we'll miss the train.
Çabuk ol, yoksa uçak sensiz gidecek.
- Hurry, or the plane will leave you behind.
Acele et, yoksa treni kaçıracaksın.
- Hurry, or you'll miss the train.
Acele et, yoksa son treni kaçıracaksın.
- Hurry up, or you will be late for the last train.
Şehir hayatının koşuşturmasını özledim.
- I miss the hustle and bustle of city life.
İşi hızlandırmak zorunda kaldım.
- I had to hurry the work.
İşi hızlandırmak zorunda kaldım.
- I had to hurry the work.
A sermon is soon curryed over.
As soon as I heard about the fire I legged it over here as fast as I could.
If you don't hurry you wont finish on time.
... at the hospital in 10 minutes just please please hurry ...