Tom artık Mary hakkında üzülmek zorunda değil.
- Tom doesn't have to worry about Mary anymore.
Her neyse, üzülmek zorunda değilsin.
- Anyway, you don't have to worry.
Endişelenmek olmayan bir borcu ödemek gibidir.
- Worrying is like paying a debt you don't owe.
Tom için endişelenmekten vazgeçemiyorum.
- I can't stop worrying about Tom.
Seni endişelendirmek istemedik.
- We didn't want to worry you.
Seni endişelendirmek istemedim.
- I didn't want you to worry.
Artık endişe etmek zorunda kalmayacağım.
- I won't have to worry anymore.
Tom'un çok parası olsa bunun hakkında endişe etmek zorunda kalmaz.
- If Tom had a lot of money, he wouldn't have to worry about this.
Kaygılanmak için hiç bir neden yok.
- There's no reason to worry.
Tom Mary'ye kaygılanmayı durdurmasını söyledi.
- Tom told Mary to stop worrying.
Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.
- Don't worry, cutting your hair doesn't hurt.
The President was worried into military action by persistent advisors.