Tom'la konuyu tamamıyla görüşmek için zamanım yoktu.
- I haven't had time to fully discuss the matter with Tom.
Gerçeğin tamamıyla farkındayım.
- I'm fully aware of that fact.
Epeyce yer ziyaret ettik.
- We visited quite a few places.
Ben et yemeyen epeyce insan tanıyorum.
- I know quite a few people who don't eat meat.
Pek öyle tasarladığım gibi olmadı.
- It didn't work out quite like I intended it to.
Ne yapacağımdan pek emin değilim.
- I'm not quite sure what to do.
Oldukça büyük bir numara.
- It is quite a big number.
Bu dağlarda bulunan tuzlar ve mineraller oldukça farklıdır.
- The salts and minerals found in these mountains are quite diverse.
Sizinle tamamen aynı fikirde değilim.
- I do not quite agree with you.
Ayı tamamen uysal ve ısırmaz.
- The bear is quite tame and doesn't bite.
Kazanın sebebi olduğunun tamamen farkındadır.
- He fully realizes that he was the cause of the accident.
Masumiyetinden tamamen eminim.
- I am fully convinced of your innocence.
Sizinle tamamen aynı fikirde değilim.
- I don't quite agree with you.
Ayı tamamen uysal ve ısırmaz.
- The bear is quite tame and doesn't bite.
Ben gayet iyi hissediyorum.
- I'm feeling quite well.
Onun niçin sinirlendiği gayet açık.
- Why he got angry is quite clear.
Bu TV programı gerçekten çok ilginçtir.
- This TV program is really quite interesting.
O gerçekten hoş bir arkadaş fakat ondan hoşlanmıyorum.
- He's quite a nice fellow but I don't like him.
Durumun öneminin tam olarak farkındayım.
- We are fully aware of the importance of the situation.
Bir kelimenin nasıl kullanıldığını tam olarak anlamak için, onun birçok farklı içeriklerde kullanılması gerekir.
- In order to fully understand how a word is used, it needs to be used in many different contexts.
O tasarımcının adını tam olarak anlamadım.
- I didn't quite catch the name of that designer.
Tom işaretin ne anlama geldiğini tam olarak çıkaramadı.
- Tom couldn't quite make out what the sign said.
Büsbütün hayal kırıklığı, biz hayallerimizin yok olduğunu gördük.
- Quite frustrated, we saw our dreams disappear.
Bilgisayarlarla büsbütün evdedir.
- He is quite at home with computers.
Onlar bir hayli çok kitap satın aldılar.
- They bought quite a few books.
Mademki Tom işsiz onun bir hayli boş zamanı var.
- Now that Tom is unemployed, he has quite a bit of free time.
Ben tamamen tehlikenin farkındaydım.
- I was fully alive to the danger.
Tom tamamen problemin farkında.
- Tom is fully aware of the problem.
He fully met his responsibilities.
The lobule margins, furthermore, are arched away from the lobe, with the consequence that (when fully inflated) the abaxial leaf surface forms the interior lining of the lobule.
... is applicable and which fully exploits the internet. ...
... it hits you. And, you know, for me, I'm in those songs, fully feeling all of it, until ...