Sınavda başarısız olmak istemiyorum.
- I don't want to fail the test.
Denememek başarısız olmaktır.
- Not trying is failing.
Onun başarısız olması hiç şaşırtıcı değil.
- It is no wonder that he has failed.
Başarısız olman tuhaf.
- It is strange that you should fail.
Çok hayal kırıklığına uğradım, Mary bilgisayarını onaramadı.
- Much to my disappointment, Mary failed to repair the computer.
O, sınavda başarısız oldu ve ben büyük hayal kırıklığına uğradım.
- She failed the examination and I was greatly disappointed.
Yarın mutlaka geleceğim.
- I will come tomorrow without fail.
Seni mutlaka arayacağım.
- I will call you without fail.
Hata için sen suçlanacaksın.
- You are to blame for the failure.
Hatası için kötü şansını suçluyor.
- He blames his failure on bad luck.
Firmamız kıyasıya rekabete karşı hayatta kalmakta başarısız oldu.
- Our company failed to survive against cutthroat competition.
Acımasız rekabet karşısında, bizim iş hayatta kalmakta başarısız oldu.
- In the face of ruthless competition, our business failed to survive.
Hazırlık eksikliğinden sınavda başarısız oldu.
- He failed in the examination for lack of preparation.
Görünen o ki kız başarısız oldu.
- She failed to appear.
Başarı ya da başarısızlık ikisi de benim için aynıdır.
- Success or failure is all the same to me.
Onun projesi başarısızlıkla sona erdi.
- His project ended in failure.
Sınavda başarısız olarak hakettiğin cezayı gördün,sınava hiç çalışmadın.
- It serves you right that you failed your exam. You didn't study for it at all.
Sam'i sadece başarısız olacak planından vazgeçmesi için ikna etmeye çalıştım,
- I tried to persuade Sam to give up his plan, only to fail.
I failed in English last year.
After running five minutes, the engine failed.
The professor failed me because I did not complete any of the course assignments.
Throughout my life, I have always failed.
The report fails to take into account all the mitigating factors.
A poor Irish Widow went forth with her three children, bare of all resource, to solicit help from the Charitable Establishments of that City. At this Charitable Establishment and then at that she was refused; referred from one to the other, helped by none; — till she had exhausted them all; till her strength and heart failed her: she sank down in typhus-fever.
The engine failed to start.
I am afraid my computer will break down if I try to run it at too high a speed.
We do not tolerate failure.
- We don't tolerate failure.
We don't tolerate failure.
- We do not tolerate failure.
Sami was the perpetrator of the murder.
- Cinayetin faili Sami'ydi.
The perpetrator was obviously insane.
- Fail, açık biçimde deliydi.
... Because most start ups fail. ...
... It's like 90% percent-- it could be 99% of start ups fail. ...