En kötüsünü beklemek zorundayız.
- We have to expect the worst.
Fadıl en kötüsünü beklemek ve planlamak zorundaydı.
- Fadil had to expect and plan for the worst.
Soruna farklı bir bakış açısından bakalım.
- Let's look at the problem from a different point of view.
Yüzünde dalgın bir bakışı vardı.
- She has an absent look on her face.
Çok fazla şey bekleme.
- Don't expect too much.
Okula geç kalan öğrencilerin sayısı beklediğimden çok daha azdı.
- The number of students who were late for school was much smaller than I had expected.
Arkadaşım 18'indeymiş gibi göstermek için kimliğinde oynama yaptı.
- My friend doctored his ID to make it look like he was 18.
O kendini daha uzun göstermek için yüksek topuklu ayakkabılar giyiyor.
- She wears high heels to make herself look taller.
Maria onu bekledi ama o gelmedi.
- Maria awaited him, but he did not come.
Tom beni beklemiyordu.
- Tom wasn't awaiting me.
Hayır, teşekkürler. Sadece etrafa bakınıyorum.
- No, thank you. I'm just looking around.
Kafasını erkeğin omuzuna koymuş olan kız şaşkın şaşkın etrafına bakındı.
- The girl, who had her head on the boy's shoulder, looked around in surprise.
I expect that the troops will be defeated.
Let's in, and there expect their coming.
You are expected to get the task done by the end of next week.
... their approach to their own conduct, and liberal in conduct they expect from others, a venerable ...
... And at 36 years old you don't expect to ...