to elderly

listen to the pronunciation of to elderly
Английский Язык - Турецкий язык
yaşlı olmak
{s} yaşlı

Yaşlı adam kalbi için güçlü ilaçlar alıyor. - The elderly man takes strong drugs for his heart.

Yaşlılara saygı duyarım. - I respect the elderly.

ihtiyar
old
{s} bayat

Bu ekmek ne kadar bayat? - How old is this bread?

Bu bayat ekmek bir kaya kadar sert. - This old bread is as hard as a rock.

elderly
yalnızca
old
kartaloş
old
kartaloz
old
önceki
old
pişkin
old
eski

Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu. - There was nothing but an old chair in the room.

Futbol eski bir oyundur. - Football is an old game.

old
yaşında
old
{s} ihtiyar

O büyük, ihtiyar meşe ağacının dibinde çimlere uzanıp, gövdesine adlarımızın baş harflerini kazıyacağım. - I'm going to lay you down in the green grass underneath that big old oak tree and then carve our initials into its trunk.

İhtiyar adamın öfkesi yatıştı. - The old man's anger melted.

elderly
yaşlılara
elderly
{s} oldukça yaşlı

Oldukça yaşlılara kim bakmalı? - Who should look after the elderly?

elderly
(isim) ihtiyar
elderly
yaşını basını almış
elderly
{s} yaşını başını almış
elderly
yaşlı başlı
elderly
yaşlıca
elderly
ununu elemiş tarağını asmış
old
{s} deneyimli, tecrübeli
old
yaşlılık

O, geçen yıl yaşlılıktan öldü. - He died last year of old age.

Yaşlılık nedir? Önce isimleri unutursun, sonra yüzleri unutursun, sonra fermuarını çekmeyi unutursun, sonra onu indirmeyi unutursun. - What is old age? First you forget names, then you forget faces, then you forget to pull your zipper up, then you forget to pull it down.

old
old age ihtiyarlık
old
{s} harika

On yaşındayken, ne zaman on altı yaşımda olacağımı, hayatımın harika olacağını düşünürdüm. - When I was 10 years old, I thought that when I would be 16, my life would be cool.

Eski güzel günler ne kadar harikaydı. - How wonderful were the good old days.

old
{s} kart

Tom oyuncak ayıları, kartpostal ve pulları, eski paraları, taş ve mineralleri, trafik plakaları ve jant kapaklarını yani kısacası hemen hemen her şeyi toplar. - Tom collects teddy bears, postcards and stamps, old coins, stones and minerals, number plates and hubcaps - in short: almost everything.

Afet bölgesine gönderilmek üzere hazır eski giysiler ile dolu üç yüz karton kutu vardı. - There were three hundred cardboard boxes filled with old clothes ready to be sent to the disaster area.

old
{s} modası geçmiş
old
meleke sahibi
old
dili sevgili
old
the old country göçmenin eski
old
aşınmış
old
(Tıp) İhtiyar, yaşlı
Английский Язык - Английский Язык
old; having lived for relatively many years
{a} growing somewhat in years, rather old
older
Somewhat old; advanced beyond middle age; bordering on old age; as, elderly people
A person who is age 60 and over
people aged 60 years and over The term is mainly used for comparative purposes See also functional age
old
{s} old, aged, senior
advanced in years; (`aged' is pronounced as two syllables); "aged members of the society"; "elderly residents could remember the construction of the first skyscraper"; "senior citizen"
Individuals age 65 and over
{i} aged people collectively
politeness You use elderly as a polite way of saying that someone is old. an elderly couple Many of those most affected are elderly. The elderly are people who are old. The elderly are a formidable force in any election
to elderly

    Расстановка переносов

    to eld·er·ly

    Турецкое произношение

    tı eldırli

    Произношение

    /tə ˈeldərlē/ /tə ˈɛldɜrliː/

    Видео

    ... many elderly as children.  This is the first time in human history that the elder population ...
    ... percent per year for the last 25 years.  So there are far fewer disabled elderly now than ...
Избранное