Partimiz için on kasadan daha fazla biraya ihtiyacımız var.
- We need more than ten cases of beer for our party.
Dün gece bir arkadaşınızın doğum gününü, saçıp savurarak tamamen tükettiğimiz şampanya kasalarıyla kutladık.
- Last night, we celebrated a friend's birthday with cases of Champagne, we ended up completely wasted.
Tom Mary'ye sarılabilmek için gitar kutusunu yere bıraktı.
- Tom put the guitar case down so he could hug Mary.
Tom CD'yi kutusundan çıkardı ve onu çalara taktı.
- Tom took the CD out of its case and put it into the player.
Tom'un vaka yöneticisiyim.
- I'm Tom's case manager.
Polisler cinayet vakasını soruşturuyor.
- The police are looking into the murder case.
Durumla başa çıkmak benim için zor.
- It is difficult for me to handle the case.
Bu kural her durumda uygulanamaz.
- This rule cannot be applied in every case.
Tom'un gitarı için bir kılıfı yoktu.
- Tom didn't have a case for his guitar.
Tom gitar kılıfını açtı ve gitarını çıkardı.
- Tom opened his guitar case and took out his guitar.
O, on olayın dokuzunda hatalıdır.
- She is wrong in nine cases out of ten.
Bu olayı araştıracağım.
- I'm going to investigate this case.
Makyaj çantamı bulamıyorum.
- I can't find my vanity case.
Kalem çantası masanın üstünde.
- The pencil case is on the table.
Ona, bu valizi üst kata taşıtacağım.
- I'll get him to carry this case upstairs.
Senin ciddi bir güneş yanığı sorunun var.
- You have a serious case of sunburn.
Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.
- I'll always stand by you in case of trouble.
Kırmızı lamba tehlike halinde yanar.
- The red lamp lights up in case of danger.
Yangın haline, 119'u ara.
- In case of fire, call 119.
Daha deneyimli bir avukat, dava ile farklı bir şekilde ilgilenirdi.
- A more experienced lawyer would have dealt with the case in a different way.
Bu dava ile ilgili gerçekten bilgim yok.
- I am really in the dark on this case.
Birisi içeri girmeye çalışır diye kapıyı kilitledim.
- I locked the door, in case someone tried to get in.
Yangın durumunda flütümü kaparım ve kaçarım.
- In case of fire, I would grab my flute and escape.
Polis davayla ilgili yeni kanıtlar ortaya çıkarmıştır.
- The police have uncovered new evidence related to the case.
Polis cesedin yanında bir mermi kovanı buldu.
- The police found a cartridge case next to the body.
Deliller olayın tam tersi olduğuna işaret ediyor.
- The evidence suggests the opposite is the case.
Hastalanırsan bu ilacı al.
- Take this medicine in case you get sick.
Bir hasta geç dönem kürtaj yapılabilir mi?
- Can a case be made for late-term abortions?
Sami, Leyla ile bir konuyu görüşmek istiyordu.
- Sami wanted to discuss a case with Layla.
Yargıç jüriye davayı görüşmemesini söyledi.
- The judge told the jury not to discuss the case.
Bu nedenle, onun söyleyecek çok az şeyi vardı.
- That being the case, he had little to say.
Bu ambalajdaki yumurtalar diğer ambalajdakilerden daha tazedir.
- The eggs in this case are fresher than those in the other case.
Polis cesedin yanında bir mermi kovanı buldu.
- The police found a cartridge case next to the body.
Gelemediği takdirde, onun yerini almak zorunda kalacaksınız.
- You'll have to take his place in case he can't come.
O takdirde, öyle olsun.
- In that case, so be it.
You are in the grounds of Brockholes Abbey, a house into which a great deal of valuable property has just been moved. And your job is to case the joint for a break in.
The doctor told us of an interesting case he had treated that morning.
In case of fire, break glass.
Latin has six cases, and remnants of a seventh.
There were another five cases reported overnight.
Latin is a language that employs case.
... There's case studies all over the medical literature of ...
... But the thing is, the 787 even in the best case scenario ...