Tom'u kışkırtmak için bir şey yapma.
- Don't do anything to provoke Tom.
Sami, Leyla'yı çirkin şeyler söyleyerek kışkırtmaktan hoşlanıyordu.
- Sami liked to provoke Layla by saying outrageous things.
Linda Dan'ı kışkırtmak için başka adamlarla dans etti.
- Linda danced with other men to provoke Dan.
Saldırı tüm bu gereksiz hakaretler tarafından kışkırtıldı.
- The aggression was provoked by all those gratuitous insults.