Bu gerçek bir hikaye. Bir kadın, doğurmak için ünlü bir kadın-doğum kliniğine yatırıldı.
- This is a true story. A woman was admitted to a reputed obstetrics clinic to give birth.
Birçok ebe geleceğe doğurmak için gereklidir.
- Many midwives are needed in order to give birth to the future.
Yapabileceğimiz tek şey ona katlanmaktı.
- The only thing we could do was to bear with it.
Bu mektup bir yabancı damgası taşımaktadır.
- This letter bears a foreign stamp.
Bu mevduat yüzde üç faiz taşımaktadır.
- This deposit bears three percent interest.
Ben çocukken, komşuları korkutmak için bir evcil kahverengi ayım olsun istedim.
- When I was little, I wanted to have a pet brown bear to scare my neighbors.
Benjamin, bir ayıyı tüfekle vurdu.
- Benjamin shot a bear with a rifle.
Amerikalılar silah taşıma hakkına sahiptir.
- Americans have the right to bear arms.
O, Marilyn Monroe'ya acayip bir benzerlik taşımaktadır.
- She bears an uncanny resemblance to Marilyn Monroe.
Eğer gerçekten aile değerlerine önem veren bir milletsek, çoğu kadının doğum yapmak için ücretli izin bile alamadığı gerçeğine katlanmazdık.
- If we’re truly a nation of family values, we wouldn’t put up with the fact that many women can’t even get a paid day off to give birth.
I am very against the legalisation of drugs - Uyuşturucuların yasalaşmasına tümüyle karşıyım.
Tom'un sineye çekmekten başka seçeneği yoktu.
- Tom had no choice but to grin and bear it.
Tom'un ya sabır çekmek dışında bir seçeneği yoktu.
- Tom had no choice but to grin and bear it.
Birçok ebe geleceğe doğurmak için gereklidir.
- Many midwives are needed in order to give birth to the future.
Kadın doğurur ve erkekler doğurmaz.
- Women give birth and men do not.
You are the very definition of love - Sen aşkın ta kendisisin.
Bunlar çok eski kitaplar.
- These are very old books.
Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.
- I haven't a very good dictionary.
Bugünün Pekin'i bende çok derin bir etki bıraktı ve merakımı uyandırdı.
- Today's Beijing has given me a very deep impression and aroused my curiosity.
Tom'un pek çok arkadaşı yok.
- Tom doesn't have very many friends.
Mac, benim arkadaşım. O, köpekleri çok sever.
- Mac is my friend. He likes dogs very much.
Ben köpekleri çok severim.
- I like dogs very much.
He left his last job for very this reason - İşinde tam bu yüzden ayrıldı.
Trafik çok yoğundu. Arabalar tampon tampona dizilmişti.
- The traffic was very heavy. The cars were lined up bumper to bumper.
Tam sonuna kadar vazgeçme.
- Never give up till the very end.
A tree bears leaves in spring.
O, büyük sinema güzelliklerinden biri olan Ingrid Bergman'a şaşırtıcı bir benzerlik taşımaktadır,
- She bears a striking resemblance to Ingrid Bergman, one of the great cinema beauties.
Tom'un sineye çekmekten başka seçeneği yoktu.
- Tom had no choice but to grin and bear it.
This is the very proof of God's grace - Bu Tanrı'nın lütfunun kati kanıtıdır.
Seri katillerin çoğu, çocukluklarında şiddete maruz kalmışlardır, ama çocukluklarında şiddete maruz kalan çok az insan, sonradan seri katil olmuştur.
- Most serial killers have experienced brutal childhoods, but very few people who experienced brutal childhoods later become serial killers.
Leyla ve Sami çok korkunç bir katil çiftiydi.
- Layla and Sami were a very gruesome couple of killers.
Mayısta bile burada hava çok soğuk olabilir.
- It can be very cold here even in May.
Mayısta bile hava çok soğuk.
- It's even very cold in May.
O salt melodi bana gençliğimi hatırlattı.
- That very tune reminded me of my adolescence.
Bears look for over-priced securities to sell short.
You rang me last night but it was bear late and I didn't answer.
The jury could see he was bearing false witness.
The great bear market starting in 1929 scared a whole generation of investors.
The harbour bears North by Northeast.
... these this teaches bear witness to the vacations commercial activity involved ...
... we bear advanced no one knows this better ...