Tom acil bir iş için Boston'a gitti.
- Tom has gone to Boston on urgent business.
Tom karısını araması için acil bir mesaj aldı.
- Tom received an urgent message to call his wife.
Hadi, acele et! Acil.
- Come on, hurry up! It's urgent.
Acil bir telgraf onu Tokyo'ya aceleyle geri getirdi.
- An urgent telegram brought her hurrying back to Tokyo.
An urgent appeal was sent out for assistance.