Olabildiğince tuhaf, o ölü olduğu söylenilen biriyle karşılaştı.
- As strange as it may be, he met with somebody who is said to be dead.
Onun düğünü hakkında bir şey bilmemen tuhaf.
- It is strange that you know nothing about her wedding.
Onlar orada garip bir hayvan gördü.
- They saw a strange animal there.
Garip bir keşif yaptılar.
- They made a strange discovery.
Adam tam bir yabancıydı.
- The man was a total stranger.
Bir köpek yabancılara havlar.
- A dog barks at strangers.
İnsanlar artık erkeklerin saçlarını uzatmalarına acayip olarak bakmıyorlar.
- People no longer consider it strange for men to let their hair grow long.
Bu evle ilgili acayip bir şey var.
- There's something strange about this house.
Onun hobisi bilinmeyen kelebekler toplamaktır.
- His hobby is collecting strange butterflies.