Yamaçtan aşağıya doğru kaydık.
- We skied down the slope.
Kano ile bir nehirden aşağıya doğru gittik.
- We went down a river by canoe.
Yanaklarından aşağı akan gözyaşlarıyla bana baktı.
- She looked at me with tears running down her cheeks.
Biz bir mermi tarafından vurulabileceğimizden korkuyorduk, bu yüzden aşağıya koştuk.
- We were afraid that we might be hit by a bullet, so we ran downstairs.
Düşen bir ağaç tarafından hareketsiz kaldı.
- He was pinned down by a fallen tree.
Ağaçtaki kedi bana doğru aşağıya geldi.
- The cat on the tree came down to me.
Tom merdivenlerden aşağıya koştu.
- Tom ran down the stairs.
Aşağıdaki vadiye baktı.
- He looked down at the valley below.
Tom buradan yaklaşık yüz metre aşağıda alabalık avlıyor.
- Tom is fishing for trout about a hundred meters downstream from here.
O içeriye girer girmez düştü.
- The instant he came in, he fell down.
O, merdivenden düştü.
- She fell down the ladder.
İnişler ve çıkışlar vardır hayatta.
- In life there are ups and downs.
Hayat çıkışlarla ve inişlerle doludur.
- Life is full of ups and downs.
O kuş tüyü yastık pahalı görünüyor.
- That down pillow looks expensive.
Kuş tüyü ceketim beni ısıttı.
- My down jacket kept me warm.
Bu evin çok fazla onarıma ihtiyacı var, onu yıkmak ve yenisini yapmak daha kolay olacaktır.
- This house needs so many repairs, it would be easier to tear it down and build a new one.
Bizim sosyal engelleri yıkmak için çok çalışmamız gerekmektedir.
- We must work hard to break down social barriers.
Oldukça bezgin görünüyorsun.
- You look pretty down.
Caddenin altındaki yeni restoranı deneyeceğimizi düşündüm.
- I thought we'd try that new restaurant down the street.
Bunun altında kalmayacağım.
- I won't take this lying down.
Sizi hayal kırıklığına uğrattığım için üzgünüm.
- I'm sorry I let you down.
Oldukça üzgün görünüyorsun.
- You look pretty down.
O, tepelerde aşağı yukarı yürürken nefes nefese idi.
- She was out of breath from walking up and down hills.
Nick kırsal alandan gelen birine tepeden bakıyor.
- Nick looks down on anyone who comes from a rural area.
Tom ve Mary onları son gördüğümde nehrin aşağısına doğru bir kanoda kürek çekiyorlardı.
- Tom and Mary were paddling a canoe down the river the last time I saw them.
Tom bir kano içerisinde nehrin aşağısına gitti.
- Tom went down the river in a canoe.
Sözde acemi skandalı duyulduğundan beri o politikacı dünyada gözden düştü.
- That politician has come down in the world since the so-called Recruit scandal was publicized.
O vegan olduğundan beri Tom iki pantolon ölçüsü düştü.
- Tom's gone down two pant sizes since he went vegan.
Tom caddenin aşağısına doğru yürüdü.
- Tom walked down the street.
At yolun aşağısına doğru tırıs gitti.
- The horse trotted down the road.
Yıkılmış bazı eski evler gördük.
- We saw some old houses pulled down.
Oldukça yıkılmış görünüyorsun.
- You look pretty down.
Güneş battığında hava soğudu.
- It grew cold as the sun went down.
Havalanından şehir merkezine hangi demir yolu hattını kullanacağımı bana söyle lütfen.
- Please tell me which railway line to use from the airport to downtown.
Tom'un morali bozuktu çünkü Mary onun saç sitiliyle dalga geçti.
- Tom was feeling down because Mary made fun of his hair style.
O son zamanlarda çökmüş görünüyor.
- She seems down lately.
Şehir merkezine gitmeliyim.
- I need to go to downtown.
Şehir merkezine gidiyorum.
- I'm heading downtown.
Tom'un evi caddenin tam aşağısında.
- Tom's house is just down the street.
Tom'un evi buradan caddenin tam aşağısında.
- Tom's house is just down the street from here.
Tom geçen hafta boyunca gripten yattı.
- Tom was down with the flu all last week.
Tom'u sahil boyunca yürürken gördüm.
- I saw Tom walking down the beach.
Ben sadece keyifsiz hissediyorum.
- I'm just feeling down.
Erkekler keyifsiz olduklarında alışveriş yapmazlar.
- Men don't shop when they feel down.
Tom merdivenlerden düşerek boynunu kırdı.
- Tom broke his neck falling down a flight of stairs.
Tom yerde yüzükoyun yatıyor.
- Tom is lying face down on the floor.
Tom yatakta yüzükoyun uzanıyor.
- Tom is lying face down on the bed.
Şehir merkezine giden tren hangi platformdan kalkıyor?
- What platform does the downtown train leave from?
Şehir merkezine giden tren hangi platformdan kalkıyor?
- What number is the downtown train?
Bir ağacı devirmek için sekiz saatim olsa, ilk altı saati baltayı bilemek için kullanırım.
- If I had eight hours to chop down a tree, I'd spend the first six hours sharpening the ax.
Korkunç sahne onun tüylerini diken diken etti.
- The terrible scene sent shivers down his spine.
Bu yer tamamen tüyler ürpertici.
- This place is downright creepy.
Gerçekten bu anlaşmayı yazılı olarak kayıt altına almanız gerekir.
- You really should get this agreement down in writing.
Termometre sıfırın altına düştü.
- The thermometer went down below zero.
Ever since Nixon, I've been down on Republicans.
Churchill Downs, Upson Downs (from Auntie Mame, by Patrick Dennis).
said to a dog Down, boy!.
The storm downed several old trees along the highway.
Prices are down.
The system is down.
They walked down the beach holding hands.
So, things got you down? / Is Rodney Dangerfield giving you no respect? / Well, bunky, cheer up!.
I'm down with him hanging with us.
I went down to Miami for a conference.
He downed an ale and ordered another.
The ball rolled down the hill.
His place is farther down the road.
He downed two balls on the break.
I love almost everything about my job. The only down is that I can't take Saturdays off.
It's two weeks until opening night and our lines are still not down yet.
I haven't solved 12 or 13 across, but I've got most of the downs.
He downed it at the seven-yard line.
Two down and three to go. (Two tasks completed and three more still to be done.).
... Once I start the game, all you have to do is press down to ...
... gently toned down. ...