Tom Mary'nin çevresinde olmak istemiyor.
- Tom doesn't want to be around Mary.
Nagasaki çevresinde onlara rehberlik edebilmem için kadınla birlikte gittim.
- I went with the women so that I could guide them around Nagasaki.
Biz gölün etrafında yürüdük.
- We've walked all around the lake.
Dünya senin etrafında dönmüyor.
- The world doesn't revolve around you.
Etrafta bir kalabalık toplandı.
- A crowd gathered around.
O onun hakkında her zaman güzel şeyler söyler, özellikle o etrafta olduğunda.
- She always says nice things about him, especially when he's around.
Çevrede kuşlar uçuyorlar.
- The birds are flying around.
Çevredeki herkes çok çalışır.
- Everyone around the area works hard.
Tom belinin çevresine kazağını bağladı.
- Tom tied his sweater around his waist.
Erkek kardeşlerim sürekli çevresine şakalar yapıyor.
- My brothers are always joking around.
O, etrafına baktı, ama hiçbir şey göremedi.
- She looked around, but she couldn't see anything.
Kafasını erkeğin omuzuna koymuş olan kız şaşkın şaşkın etrafına bakındı.
- The girl, who had her head on the boy's shoulder, looked around in surprise.
Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.
- You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth.
İş yapılır yapılmaz, genellikle beş buçuk civarında, akşam yemeği yemek için eve gelirim.
- Once the work is done, usually around half past five, I come home to have dinner.
Bu civarda çok az sayıda ev var.
- There are few houses around here.
Hâlâ bu civarda mısın?
- Are you still around?
Kedim odada oraya buraya koşuyor.
- My cat is running around the room.
After long breakfast I think I started around 8:00. - Uzun kahvaltı edip saat sanırım 8:00 gibi yola koyuldum.
Neden bu kıyafetler ortalıkta duruyor?
- Why are these clothes lying around?
Lafı dolandırmak yerine, Jones doğrudan konuya girdi.
- Instead of beating around the bush, Jones got straight to the point.
Doğru, daha ayakkabılarını giyememişken; yalan, dünyanın öbür ucuna gitmiştir bile.
- A lie can travel halfway around the world while the truth is putting on its shoes.
Tom kesinlikle bu civarda çok yardımcı oldu.
- Tom certainly helped a lot around here.
Hâlâ bu civarda mısın?
- Are you still around?
Postacı yaklaşık üç günde bir gelir.
- The mailman comes around every three days.
Yaklaşık 1830 yılında, aile anayurdu Almanya'dan Şikago'ya taşındı.
- The family moved from their native Germany to Chicago around the year 1830.
O hızla arkaya döndü.
- She turned around quickly.
Tom buralarda büyüdü.
- Tom grew up around here.
Eskiden Tom'la çok takılırdım, fakat o bu günlerde çok fazla buralarda değil.
- I used to hang out with Tom a lot, but these days he's not around much.
Tom döşeme tahtası gıcırtısı duyduğunda geriye döndü.
- Tom turned around when he heard the floorboard creak.
Onun sesini duyduğunda geriye döndü.
- She turned around when she heard his voice.
Biz bir yuvarlak masa aldık.
- We bought a round table.
Kase mükemmel bir şekilde yuvarlaktı.
- The bowl was perfectly round.
Orada dışarı çıkacağım ve etrafa bakınacağım.
- I'll go out there and look around.
Bütün çevreye baktım ama orada kimseyi göremedim.
- I looked all around, but I could see nobody there.
Bütün yıl çok sıkı çalışır.
- He works hard all the year round.
Burada bütün yıl boyunca hava sıcak.
- It's warm here all the year round.
B: Oh, he's still around. He's feeling better now.
She went around the track fifty times.
She spun around a few times.
The jackals began to gather around .
I'll see you around .
{{|}}.
She turned round and scowled at me.
- She turned around and scowled at me.
... almost move around and plantations of shrugs his branches are driving hard ...
... prone to earthquakes. We just had the big example in Japan, but it’s true all around ...