Bu konuda Tom'la anlaşmak zorunda kaldık.
- I've got to agree with Tom on this one.
Bir barış anlaşması üzerinde anlaşmak için İngiltere'nin hiç acelesi yoktu.
- Britain was in no hurry to agree on a peace treaty.
Bir barış anlaşması üzerinde anlaşmak için İngiltere'nin hiç acelesi yoktu.
- Britain was in no hurry to agree on a peace treaty.
Anlaşmak için onu ikna etmeye çalışmak işe yaramaz.
- It is useless to try to persuade him to agree.
Tom'un kabul etmekten başka hiç bir seçeneği olmayacak.
- Tom will have no choice but to agree.
Kabul etmekten başka seçeneğim yoktu.
- I had no choice but to agree.
Onlarla aynı fikirde olmak zorundayım.
- I have to agree with them.
Onunla aynı fikirde olmak zorundayım.
- I have to agree with him.
Sıfatın ismiyle uyuşmak zorunda olduğunu unutma.
- Don't forget that the adjective must agree with its noun.
Projede birlikte çalışmayı kabul ettiler.
- They agreed to work together on the project.
Birlikte çalışmayı kabul ettiler.
- They agreed to work together.
Tom katılmak için anlaştı.
- Tom has agreed to attend.
Korkarım Tom'un analizlerine katılmak zorundayım.
- I'm afraid I have to agree with Tom's analysis.
Bizim planımız için uygun musun?
- Are you agreeable to our plan?
Onu başkan olarak seçmeyi uygun buldular.
- They agreed to elect him as president.
Yarın tekrar toplanalım.
- Let's get together again tomorrow.
Yakında toplanacağız.
- We'll get together soon.
Gelecek hafta sonu tekrar buluşmak ister misin?
- Would you like to get together again next weekend?
En kısa sürede buluşmak istiyorum.
- I'd like to get together as soon as possible.
Bill ve John konuşmak için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.
- Bill and John like to get together once a month to talk.
Bill ve John çene çalmak için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.
- Bill and John like to get together once a month to shoot the breeze.
Ben onun fikrine katılıyorum.
- I agree with his opinion.
Onun planına katılıyorum.
- I agree with his plan.
Hepimiz bunun iyi bir fikir olduğunu kabul ettik.
- We all agreed it was a good idea.
Buradaki iklim bana iyi gelmiyor.
- The climate here doesn't agree with me.
Biz neredeyse hiçbir şeyde mutabık kalmayız.
- We hardly ever agree on anything.
Amerikalıların çoğu Başkan Wilson ile mutabık kalmıştı.
- Most Americans agreed with President Wilson.
the picture does not agree with the original; the two scales agree exactly.
the same food does not agree with every constitution.
to agree to an offer, or to opinion.
Can we this quote? The more you agree together, the less hurt can your enemies do you. --Sir T. Browne.
... Yes, I do agree. ...
... to agree to it, you would be for it? ROMNEY: We have – ...