O, hayatımda şimdiye kadar gördüğüm en ufak hamam böceğiydi.
- That was the tiniest cockroach I've ever seen in my life.
Hollanda halk biliminde kabouterler yer altında yaşayan minik insanlardır.
- In Dutch folklore, kabouters are tiny people who live underground.
Fiber-optik kablolar insan kılları kadar ince minik cam elyafından oluşur.
- Fiber-optic cables are made up of tiny glass fibers which are as thin as human hairs.
Bu küçücük köyde elli aile yaşıyor.
- Fifty families live in this tiny village.
Tom, Mary'nin donutundan küçücük bir ısırık aldı.
- Tom took a tiny bite out of Mary's donut.
Dünya ve Güneş, Samanyolu Galaksi'sindeki milyarlarca yıldız arasında sadece ufacık noktadırlar.
- The Earth and Sun are just tiny dots among the billions of stars in the Milky Way Galaxy.
Bebek ufacık elini uzattı.
- The baby held out his tiny hand.
Onu son gördüğünde, o sadece minnacık bir bebekti.
- The last time you saw her, she was just a tiny baby.
O, bana küçük bir oyuncak aldı.
- She got me a tiny toy.
Dünyamız evrenin sadece küçük bir parçasıdır.
- Our world is only a tiny part of the universe.
Tom sebze bahçesine minik domates fidelerini dikkatlice dikti.
- Tom carefully transplanted the tiny tomato seedlings into his vegetable patch.
Hollanda halk biliminde kabouterler yer altında yaşayan minik insanlardır.
- In Dutch folklore, kabouters are tiny people who live underground.
That was the smallest house I've ever seen.