Lütfen yarım saat bekle.
- Please wait half an hour.
Saatlerdir bekliyorum.
- I've been waiting for hours.
O, bir kerede üç basamak atladı.
- He jumped up the steps three at a time.
İki kere iki dört eder.
- Two times two is four.
Dün akşam iyi bir vakit geçirdim.
- I had a good time last evening.
Yarın bu vakitte ailesiyle konuşuyor olacak.
- He will be talking with his family at this time tomorrow.
Biriyle ilk defa karşılaştığında,konuşmayı hafif sürdür.
- When meeting a person for the first time, keep the conversation light.
Savaş alanında defalarca kefeni yırttı.
- He cheated death many times on the battlefield.
Ne zaman geri döneceksin?
- What time will you be back?
Zamanın ölçüsü nedir?
- What are the measures of time?
Onlar uzun süredir burada yaşıyor.
- They have lived here for a long time.
Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.
- If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery.
Ben okula gitmeden önce bir saatlik koşuya vakit ayırdım.
- I put in an hour of jogging before I go to school.
Tom ne zaman orada olması gerektiğinden emin değildi.
- Tom wasn't sure when he was supposed to be there.
Ne zaman orada olmam gerektiğinden emin değilim.
- I'm not sure when I should be there.
Beş çarpı iki ona eşittir.
- Five times two equals ten.
Öğretmen çocukları, yaramazlık ettiklerinde ya da çarpım tablolarını ezbere okuyamadıklarında döverdi.
- The teacher caned the children if they misbehaved or were unable to recite their times tables.
Şimdi iyi geceler demenin zamanıdır.
- Now it's time to say good night.
O zaman Japonya'da hiç demir yolu yoktu.
- There were no railroads at that time in Japan.
O otobüs günde kaç kez çalışır?
- How many times a day does that bus run?
Otobüs her gün kaç kez çalışır?
- How many times does the bus run each day?
Her zaman bir sonraki sefer vardır.
- There's always a next time.
Bir dahaki sefere beni görmeye geldiğinde, sana kitabı göstereceğim
- Next time you come to see me, I will show you the book.
Sonunda bu son üç hafta boyunca almış olduğum postaları yanıtlamak için zamanım var.
- I finally have time to reply to the mail that I have received these past three weeks.
Postane saat kaçta kapanır?
- What time does the post office close?
Nihayet bu üç hafta içinde aldığım postayı yanıtlamak için zamanım var.
- Finally I have time to reply to the mail I received these three weeks.
Tom nihayet öğle yemeği sırasında buraya geldi.
- Tom finally got here around lunch time.
Tren yola çıkmadan önce biraz zaman var.
- There is a little time before the train departs.
Biz ne zaman yola çıkarız?
- What time do we leave?
Eski çağlarda tuz az bulunan ve maliyetli bir metaydı.
- Salt was a rare and costly commodity in ancient times.
O kale eski antik çağda inşa edilmiştir.
- That castle was built in ancient times.
Devir kötü. Güçlü olmaya çalış!
- Times are tough. Try to be strong!
Bir müddet yürüyerek göle geldik.
- Having walked for some time, we came to the lake.
Gelecek sefere oyunu kazanacağım.
- I will win the game next time.
Bir dahaki sefere bunun bedelini ödersin!
- Next time you'll pay for it!
Çocukken odamda yalnız başına kitap okuyarak çok fazla zaman geçirdim.
- When I was a child, I spent many hours reading alone in my room.
George, son zamanlarda üç saatlik mücadeleden sonra yakaladığı 30 paundluk bir levreği tanımlıyordu.
- George was describing a 30 pound bass he'd caught recently after fighting it for three hours.
Zamana ayak uydurmak için kitaplar ve dergiler okurum.
- I read books and magazines to keep up with the times.
Zamana ayak uydurmak için yeni bir bilgisayar aldım.
- I bought a new computer to keep up with the times.
Duydum ki İngiliz insanlarla arkadaşlık kurmak zaman alıyor.
- I hear it takes time to make friends with the English people.
Bu fabrikayı kurmak, uzun bir zamana ve bir sürü paraya mal oldu.
- It took a long time and a lot of money to build this factory.
Lütfen senin için en uygun zamanda git.
- Please go at the most convenient time for you.
Toplantımız için uygun zaman bulabilir misin?
- Can you find suitable time for our meeting?
Bütün söylediği zamanı geldiğinde öğreneceğimizdi.
- All she said was that we would know when the time came.
Misafirler geldiğinde, o piyano çalıyordu.
- She was playing the piano when the guests arrived.
Ben bir çocukken burada çok vakit harcadım.
- I spent a lot of time here when I was a kid.
Küçükken büyükanne ve büyükbabalarımla taşrada çok vakit geçirdim.
- When I was little, I spent a lot of time in the country with my grandparents.
When it came time to jump out of that airplane I was terrified. My heart was in my mouth.
- When the time came to jump out of that airplane I was scared stiff. My heart was pounding so hard I thought it would come out of my chest.
Stars emanate gamma rays when they explode.
- Stars emit gamma rays at the time of their explosion.
A computer keeps time using a clock battery.
We had a wonderful time at the party.
In my time, we respected our elders.
These times were erroneously converted between zones.
That is four times as heavy as this.
Let's synchronize our watches so we're not on different time.
Okay, but this is the last time. No more after that!.
O the times, O the customs! (Cicero).
The bomb was timed to explode at 9:20 p.m.
The algorithm runs in O(n^2) time.
the ebb and flow of time.
It's time we were going.
I've heard this story scores of times.
- I have heard this story scores of times.
I have heard this story scores of times.
- I've heard this story scores of times.
... Many of them, by the time they had seen me, they had ...
... But obviously we're in a period of time right now where the ...