Yarın on saat çalışmak zorunda kalacağım.
- I'll have to study ten hours tomorrow.
Saatlerdir bekliyorum.
- I've been waiting for hours.
İki kere iki dört eder.
- Two times two is four.
Dört kere beş 20'dir.
- Four times five is 20.
O, yarın bu vakitte Londra'da olacak.
- He will be in London at this time tomorrow.
Yarın bu vakitte onunla akşam yemeği yiyor olacak.
- He will be having dinner with her at this time tomorrow.
Bu defa hatalı olan benim gibi görünüyor.
- This time, it looks like it is me who is wrong.
Biriyle ilk defa karşılaştığında,konuşmayı hafif sürdür.
- When meeting a person for the first time, keep the conversation light.
Zamanın ölçüsü nedir?
- What are the measures of time?
Ne zaman geri döneceksin?
- What time will you be back?
Onlar uzun süredir burada yaşıyor.
- They have lived here for a long time.
Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.
- If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery.
Ben okula gitmeden önce bir saatlik koşuya vakit ayırdım.
- I put in an hour of jogging before I go to school.
Ev ödevi yapmam gerektiğinde erkek kardeşim her zaman bana yardım eder.
- When I have homework to do, my brother always helps me with it.
Tom ne zaman orada olması gerektiğinden emin değildi.
- Tom wasn't sure when he was supposed to be there.
Öğretmen çocukları, yaramazlık ettiklerinde ya da çarpım tablolarını ezbere okuyamadıklarında döverdi.
- The teacher caned the children if they misbehaved or were unable to recite their times tables.
Dört çarpı beş yirmidir.
- Four times five is twenty.
O zaman Japonya'da hiç demir yolu yoktu.
- There were no railroads at that time in Japan.
Şimdi iyi geceler demenin zamanıdır.
- Now it's time to say good night.
Otobüs her gün kaç kez çalışır?
- How many times does the bus run each day?
Bu ilaçlardan günde üç kez alınmalı.
- These medicines should be taken three times a day.
Bir mıknatıs bir seferde çok sayıda çiviyi toplayabilir ve tutabilir.
- A magnet can pick up and hold many nails at a time.
Bir dahaki sefere beni görmeye geldiğinde, sana kitabı göstereceğim
- Next time you come to see me, I will show you the book.
Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.
- If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery.
Postacı ne zaman gelir?
- What time does the mailman come?
Tom nihayet öğle yemeği sırasında buraya geldi.
- Tom finally got here around lunch time.
Nihayet bu üç hafta içinde aldığım postayı yanıtlamak için zamanım var.
- Finally I have time to reply to the mail I received these three weeks.
Hangi yoldan giderseniz gidin, aynı zamanda götürecektir.
- Whichever way you take, it'll take you the same time.
Tren yola çıkmadan önce biraz zaman var.
- There is a little time before the train departs.
Eski çağlarda tuz az bulunan ve maliyetli bir metaydı.
- Salt was a rare and costly commodity in ancient times.
Beni ilk adımla çağırmanı senden kaç kez istemek zorundayım?
- How many times do I have to ask you to call me by my first name?
Devir kötü. Güçlü olmaya çalış!
- Times are tough. Try to be strong!
Bir müddet yürüyerek göle geldik.
- Having walked for some time, we came to the lake.
Bir dahaki sefere bunun bedelini ödersin!
- Next time you'll pay for it!
Gelecek sefere oyunu kazanacağım.
- I will win the game next time.
Çocukken odamda yalnız başına kitap okuyarak çok fazla zaman geçirdim.
- When I was a child, I spent many hours reading alone in my room.
George, son zamanlarda üç saatlik mücadeleden sonra yakaladığı 30 paundluk bir levreği tanımlıyordu.
- George was describing a 30 pound bass he'd caught recently after fighting it for three hours.
Zamana ayak uydurmak için yeni bir bilgisayar aldım.
- I bought a new computer to keep up with the times.
Zamana ayak uydurmak kolay değil.
- It's not easy to keep up with the times.
Bu fabrikayı kurmak, uzun bir zamana ve bir sürü paraya mal oldu.
- It took a long time and a lot of money to build this factory.
Duydum ki İngiliz insanlarla arkadaşlık kurmak zaman alıyor.
- I hear it takes time to make friends with the English people.
Toplantımız için uygun zaman bulabilir misin?
- Can you find suitable time for our meeting?
Ben uygun zamanda bunu ona anlatacağım.
- I will tell it to him at the proper time.
Sevdiği genç onunla konuşmak için geldiğinde, o telaşlandı.
- She got all flustered when the boy she likes came over to talk to her.
O geldiğinde mektubu yazmıştım.
- I had written the letter when he came.
Facebook'ta en son ne zaman vakit geçirdin?
- When was the last time you spent time on Facebook?
Ben bir çocukken burada çok vakit harcadım.
- I spent a lot of time here when I was a kid.
Stars emanate gamma rays when they explode.
- Stars emit gamma rays at the time of their explosion.
The time will come when you will regret this.
- The time will come when you will regret it.
A computer keeps time using a clock battery.
We had a wonderful time at the party.
In my time, we respected our elders.
These times were erroneously converted between zones.
That is four times as heavy as this.
Let's synchronize our watches so we're not on different time.
Okay, but this is the last time. No more after that!.
O the times, O the customs! (Cicero).
The bomb was timed to explode at 9:20 p.m.
The algorithm runs in O(n^2) time.
the ebb and flow of time.
It's time we were going.
It's a waste of time and a waste of money.
- It's a waste of time and money.
I've heard this story scores of times.
- I have heard this story scores of times.
... But the thinking which we all agreed to was, it was time to ...
... It won't waste your time with the background paragraph. ...