O bir canlı, dolayısıyla doğal olarak sıçıyor da.
- It's a living being, so of course it shits.
Ben hiçbir canlıyı küçümsemiyorum. Tabii ki ben Allah değilim. Ben de kulum; hatalarım olmuştur, yalanlamıyorum.
- I don't look down upon any living being. Needless to say, I'm no God. I'm a human being myself; I may have made mistakes, I do admit.
Yaşamımın geri kalanını Tom'la yaşayarak harcayamam.
- I can't spend the rest of my life living with Tom.
Tom yıllarını Boston sokaklarda yaşayarak geçirdi.
- Tom spent years living on the streets of Boston.
Denizde yaşayan canlıların çoğu, kirlilikten etkilenir.
- Most living creatures in the sea are affected by pollution.
Yaşayan hiçbir şey havasız yaşayamazdı.
- No living thing could live without air.
Onlar geçinmeyi zor buldu.
- They found it difficult to earn a living.
Tom Mary'nin geçinmek için ne yaptığını bilmiyor.
- Tom doesn't know what Mary does for a living.
Tom geçimini neyle sağlar?
- What does Tom do for a living?
Tom geçimini sağlamak için bir kamyon sürmektedir.
- Tom drives a truck for a living.
Tom hayatı yaşamaya değmezmiş gibi düşünüyor.
- Tom started to feel like his life wasn't worth living.
Hayatını İngilizce öğreterek kazanıyor.
- He earns his living by teaching English.
Yalnız yaşamaya alışkın.
- She is used to living alone.
Sanırım birlikte yaşamamız senin alışkanlıklarını etkiledi.
- I think that our living together has influenced your habits.
Tom geçimini neyle sağlar?
- What does Tom do for a living?
Bir satıcı olarak geçimini sağlıyor.
- He makes a living as a salesman.
Ben laik bir yaşam tarzı yaşıyorum.
- I'm living a secular lifestyle.
Sizinle yaşamamın yaşam tarzınızı etkilediğini düşünüyorum.
- I think my living with you has influenced your way of living.