Tom barajın tutmayacağını bilemezdi.
- Tom had no way of knowing that the dam wouldn't hold.
Açık söylemek gerekirse, bu takımın kazanamayacak olmasının sebebi onları geride tutmanızdır.
- To put it bluntly, the reason this team won't win is because you're holding them back.
Bu tavanın sapını tutmak kolaydır.
- The handle of this pan is easy to hold.
Sadece onun elini tutmak istiyorum.
- I just want to hold her hand.
Sadece el ele tutuşuyorduk.
- We were just holding hands.
Tom, Mary ve John'un el tutuştuğunu gördü.
- Tom saw Mary and John holding hands.
Yarın öğleden sonra ilk olarak personel toplantısı yapmak istiyorum, bu yüzden konferans salonunu ayırır mısın?
- I'd like to hold a staff meeting first thing tomorrow afternoon, so could you reserve the conference room?