the present tense

listen to the pronunciation of the present tense
Английский Язык - Турецкий язык

Определение the present tense в Английский Язык Турецкий язык словарь

present tense
geniş zaman

Bu fiil geniş zamanda hangi takıları alır? - Which endings does this verb have in the present tense?

present
{i} mevcut

Kabinenin her üyesi mevcuttu. - Every member of the cabinet was present.

Çok sayıda öğrenci toplantıda mevcut. - A lot of students are present at the meeting.

present
{i} şu an

Amcam şu anda Hong Kong'da kalmaktadır. - My uncle is staying in Hong Kong at present.

Şu andaki hükümetin çok sayıda problemleri var. - The present government has many problems.

present
{i} hediye, armağan
present
{s} şimdiki

Şimdiki işimi bırakacağım. - I am going to leave my present job.

Zamana bağlı bir toplumda zaman lineer olarak görülür-yani geçmişten şimdiki zamana ve geleceğe doğru uzanan düz bir çizgi olarak. - In a time-bound society time is seen as linear- in other words as a straight line extending from the past, through the present, to the future.

present
{s} halihazırdaki
present
bergüzar
present
gün

Tom babasına doğum günü hediyesi göndermekten geri kalmaz. - Tom never fails to send a birthday present to his father.

Doğum günü hediyesi olarak sana kalem aldım. - I got you a pen as a birthday present.

present tense
(Dilbilim) geniş zaman kipi
present
{i} belge
present
tanıtmak
present
sahnede göstermek
present
{i} şimdiki zaman

Şimdiki zaman gibi zaman yok. - There's no time like the present.

Geçmişte değil, şimdiki zamanda yaşamalısın. - You must live in the present, not in the past.

present tense
şimdiki zaman

Bu cümle şimdiki zamandadır. - This sentence is in the present tense.

present
{s} adı geçen
present
(fiil) sunmak, sahneye koymak, vermek, bulunmak (iltifat), tanıtmak, takdim etmek, ortaya koymak, ileri sürmek, aday göstermek, arzetmek, çıkarmak, ibraz etmek, nişan almak, doğrultmak (silah), doğrultmak, sahnelemek
present
{f} takdim etmek
present
takdim etme
present
şu anki

Tom şu anki maaşından memnun değil. - Tom isn't content with his present salary.

O, şu anki maaşından memnun. - She is content with his present salary.

present
bugünkü

Bugünkü durumundan memnundur. - He is content with his present state.

Taoizm bugünkü Henan ilinde M.Ö. 604'te doğmuş bir pir olan Laozi'nin öğretileri üzerine kurulmuştur. - Taoism was founded on the teachings of Laozi, a sage born in 604 B.C. in present-day Henan Province.

present
{s} bulunan, hazır, mevcut: the animals present in this region bu bölgede bulunan
Английский Язык - Английский Язык
present
present tense
: Present tense is the form of language used to refer to an event, transaction, or occurrence which is happening now (or at the present time), or an object that currently exists. Compare with past tense, which is the form of language used to refer to an event, transaction, or occurrence that did happen or has happened, or an object that existed, at a point in time before now; or with future tense, an event, transaction or occurrence that has not yet happened, is expected to happen in the future, or might never happen

I see the #5 bus across the street. I won’t make it. (future tense).

present tense
the present tense the form of the verb that shows what exists or is happening now = the present
present tense
a verb tense that expresses actions or states at the time of speaking
present tense
pres
the present tense

    Расстановка переносов

    the pres·ent tense

    Турецкое произношение

    dhi prizent tens

    Произношение

    /ᴛʜē prēˈzent ˈtens/ /ðiː priːˈzɛnt ˈtɛns/
Избранное