Tom Mary'ye dokunmak için uzandı.
- Tom reached out to touch Mary.
Küçük çocuklar her şeye dokunmak ister.
- Little children like to touch everything.
Benim soğuk bir dokunuşum var. Bu çok kötü.
- I've a touch of a cold. That's too bad.
O, ırkçı gruplarla temas halinde olduğunu mahkemede itiraf etti.
- He confessed in court that he was in touch with racist groups.
Mümkün olduğunca kısa sürede onunla temas edeceğim.
- I will get in touch with him as soon as possible.
With the lights out, she had to rely on touch to find her desk.