Tom emlak acentesiydi.
- Tom was a real estate agent.
Onlar emlâka üç yüz bin dolar değer koydu.
- They've put the value of the estate at three hundred thousand dollars.
O, malikhanesinde yaşar.
- He lives on his country estate.
Öylesine büyük bir malikhâneyi nasıl idare edeceğimi bilmiyorum.
- I don't know how to manage that large estate.
Altmış yaşındaki teyzem büyük miras aldı.
- My sixty-year-old aunt inherited the huge estate.
Teyzem büyük bir emlakı miras olarak aldı.
- My aunt inherited the huge estate.
Sami, Mısır'da bir mülk bıraktı.
- Sami left an estate in Egypt.
Leyla, Teksas'ta büyük bir mülke sahipti.
- Layla owned a huge estate in Texas.
Mal varlığınının bir kısmını oğlu Robert'a bıraktı.
- He left part of his estate to his son Robert.
Mal varlığınının bir kısmını oğlu Robert'a bıraktı.
- He settled part of his estate on his son Robert.
Tom amcasının arazisini miras olarak aldı.
- Tom inherited his uncle's estate.
I am afraid that some of the nobles who are campaigning for it simply want to use the Estates to cut down the King's power and increase their own.
... if we invest in the cities, if the real estate companies realize the opportunities, the incredible ...
... estate on the tablets effectively, et cetera. ...