Biz, birbirlerimizle kalp-kalbe bir konuşma yaptık.
- We had a heart-to-heart talk with each other.
Tom kırık bir kalpten öldü.
- Tom died of a broken heart.
O, yürek parçalayan bir hikaye idi.
- It was a heartbreaking story.
O konuklarını yürekten ağırladı.
- She gave her guests a hearty reception.
O canı gönülden yaptı.
- He put all his heart and soul into it.
Ben seni gönülden destekliyorum.
- I heartily support you.
Cesaretini kaybetme, Tom.
- Don't lose heart, Tom.
Beklenildiği gibi, Yeni Yıl Arefesinde Tom cesaret buldu ve topallayarak partiye yürüyebildi.
- Tom took heart and, sure enough, on New Year's Eve he was able to hobble along to a party.
Korku kalbime süzüldü ve orada yerleşti.
- Fear crept into my heart and settled there.
Bende korkunç mide yanması var.
- I have horrible heartburn.
Çok sayıda destek mektubu üzgün kalbimi rahatlattı.
- Many letters of encouragement refreshed my sad heart.
Çok üzgündü ve kendini astı.
- He was heartbroken and hanged himself.
I heart you (I love you).
Ama aşk kalbinizi kırabilir.
- But love can break your heart.
Sadece aşk kalbini kırabilir.
- Only love can break your heart.